şartıyla, her gün bin ihanet ve tazibler de gelse, Allah’a şükrederim. Ben ehemmiyet vermediğim gibi, buradaki talebelerde hiç sarsılmıyorlar. Çoktan beri beklediğimiz bu hadisede ınayet-i İlâhiye ile hafif geçti.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.

Said-i Nursi

{El yazma Emirdağ, s: 172.}



Doktor Tâhir Barçın da hadiseyi anlatıyor

Hadise hakkında, o sırada Emirdağ Hükûmet tâbibi olan merhum Doktor Tâhir Barçın şunları söyledi:

“... Kaymakam, Gaziantepli Abdülkadir Uraz idi. Mülkiyeden mezundu. Sosyalistdi. Emirdağı’na geldikten sonra, Hazret-i Üstâd’ın aleyhinde bir takım tedbirlere girişmiş, bizim hiç haberimiz yoktu. Halbuki kendisiyle konuşuyorduk. Aramızda sadece bir yol vardı. ılk geldiği zaman parasızdı, perişandı. Biz bir kaç arkadaş maddi yardım ediyorduk. Meğer adam Üstâd’la uğraşmaya başlamış.

Üstâd bazen namaz için camiye gidiyordu. Nur talebeleri de, ihtiyar halinde üşümemesi için, camiin son cemaat mahfelinde bir küçük yer yapmışlar, oraya mangal koymuşlar... Bizim kaymakam bir gün gizlice camiye gitmiş, sanki Üstâd orada gizli-kapalı birşey yapıyormuş gibi... arkasından bir de iftira çıkarttı. Geceleri yanına tepsilerle baklava geliyormuş, falan fişmekan...

Üstâd’a hizmet edenleri çağırtmış: “Artık hiç biriniz yanına gitmeyeceksiniz” diye tehdit etmiş. Bekçileri Üstâd’ın yanına göndermiş. “Ne isterse, siz görün!” diye emir vermiş.

Savcının müdahelesi

Benim bu durumlardan hiç haberim yoktu. Bana Mehmed Çalışkan haber verdi. “Bu adam Üstâd’ın yanına talebeleri sokmuyor. Yabancılara Üstâd’ı zehirletecek.” dedi.

Durumu müdde-i ûmumiye haber vermeyi kararlaştırdık. Savcı gerçi ayyaştı, fakat imanlı ve Üstâd’a hürmeti vardı. Üstâd’ın evinin karşısında oturuyordu. Geceleri on iki-bir de evine döndüğünde; Üstâd’ın zikir ve münacât sadalarını duyar, ürperirmiş.


Yükleniyor...