çıkması, hatta Amerika’da bir profesör Allah’ın kâinattaki kudret ve idaresini gösteren büyük eserleri ve delilleri,kitabında yazması ve bu kitabının Türkiye’de o sıra çıkmakta olan “Millet Mecmuası” nda neşrini istemesi... Yine aynı sıralarda Hindistan Hüknmeti resmen Türkiye’den üç milyon

{Bugünkü parayla yani, 1992 başları hesabıyla 20 milyar lira eder. Eğer 1996 başları hesabıyla olsa 180 milyar eder ve eğer 1996 ortalarına göre hesaplansa, 220 Milyar lira eder.Çünkü o sıra bir dolar ikiyüzseksen kuruşumuz idi. }



liralık basılmış Kur’ân istemesi...

Dahilde ise, Risale-i Nur talebelerinin üç büyük ve Türkiye çapındaki hapis hadiseleriyle ve Risale-i Nur’un Türkiye’de ve İslâm âleminde fevkâlede yayılması, Avrupa ve Amerika’da kısmen intişarı..Ve Nur talebelerinin Türkiye’deki sayıları Ankara’ya giden raporlarda pek büyük gösterilmesi karşısında; İnönü ve CHP iktidarı, ister istemez -ilk başlarda- sahte bir şekilde olsa bile, demokrasiye dönmek ve din ile bir nevi müsalâha etmek, hatta dini kendi siyasetlerine alet etmek tarzında vaziyet almaya mecbur oldu. Bunun işaretleri de iktidarları döneminde, yani demokrasiye ilk adımın atıldığı tarihlerde, ilk okullara ihtiyarî din derslerini koymak, Kur’ân kurslarının açılmasına razı olmak, ilâhiyat fakültesini açmak ve tekke ve türbelerin kapatılmasına dair eski kanunu yürürlükten kaldırmak... Ve Türk ordusunun başındaki şapkaları, Amerikan ordusu gibi kısmen kaldırmak gibi, icraatları göstermek mecburiyetinde kalmaları gibi;1950 seçimlerine yaklaşıldığı günlerde, 8 Haziran 1949’de Başbakan şemseddin Günaltay “CHP’nin dine karşı olmadığını, bilâkis hürmetkârı olduğunu” açıkça söylemesi.. Ve 18 Ocak 1950’de CHP’li Devlet Bakanı Reşad şemseddin Sirer’in Meclis’te açıkça: “Biz müslüman bir devletiz, amma laiklikten de vazgeçemeyiz” demesi.. ınönü ise, seçim propaganda konuşmasında, 25 Mart 1950’de Kırıkkale’de: “Anayasa’dan altıoku kaldıracağız” demesi gibi bir çeşit dindarlara ta’viz, aynı zamanda dini siyasete alet etme girişimi gibi, görünmekle ama aslında bununla siyaseti dinsizliğe alet etme taktiği içine girmiş bulunmaktaydı.

CHP ve İnönü bütün bu tavizleri ve dini siyasete alet etme politikasını yaparken; dahildeki dindar Müslümanların kendilerini ve icraatlarını sevmediklerini ve karşı olduklarını çok iyi bilmekteydiler. Bu yüzden de Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi’nin imanî ve Kur’ânî fikirleri neşreden eserlerinin revaç bulmasını hiç, amma hiç istemiyorlardı. Çünkü yaptıkları zulüm ve diktatörlüklerinin farkındaydılar. Aynı zamanda Bediüzzaman’ın nasıl bir dahiy-i A’zam olduğunu ve Müslüman halkın üzerindeki büyük tesirini de çok iyi biliyorlardı. Hatta bir gün Adliye Bakanı

{Bu Adliye Bakanı, Rize Milletvekili Fuat Sirmen’dir ki,1948’de meclis konuşmasında bu sözleri söylemiştir.}



Meclis’deki bir

Yükleniyor...