3-Konya’nın Kula ilçesinin Aktaş Köyünden Mehmet Erol adındaki bir zatın mühim bir hatırasıdır:
“1984’de aynı köyde bizzat görüştüğümüz Mehmet Erol’un oğlu Hasan Erol bize babasının hatırasını ve Üstâd Hazretleriyle 1947 yılı içinde görüşmeleriyle ilgili, Üstâd’dan selamet-i imanı için dua istemesi üzerine, Hazret-i Üstâd’ın ona dua ettiğini şöyle anlatmıştı:
“Babam Mehmet Erol ile Hacı Resul, Emirdağı’na at arabasını almak üzere gitmişlerdi. Hazret-i Üstâd’ın orada olduğunu önceden bildikleri için, oraya gelmişlerken, Üstâdı da ziyaret etmek istemişler ve ziyaretin yolunu aramışlar. Üstâd’ın evinin kapısına gitmişler, Üstâd’ın hizmetkârları Üstâd’ın biraz sonra kırlara çıkacağını, ancak o zaman falanca köprünün yanında görüşebileceklerini” söylemişler.
Babam Mehmet Erol demişti ki, biz köprünün başına gittik. Aşağıdan bir hanım, elinde bir bakraç yoğurt ile Üstad’a doğru geliyordu. Üstâd ona bağırarak: “gelme sen maksadına nail oldun” Bize de teveccüh etti, isteklerimizin olup olmadığını sordu. Ben de hüsn-ü hatime ve selâmet-i iman için dua istedim. Bunun üzerine, Üstâd “ınşallah sen iman üzere öleceksin” diyerek parmağıyla işaret ederek aynı kelimeyi üç defa tekrar etti.
Babam Mehmet Erol 15 Mayıs 1980 Reğaib gecesinde vefat ederken; gözleri yumuk olduğu halde, kendi kendine “şimdi Emirdağ’lı Hoca geldi” dedi. Bende yasin-i şerif okuyordum. ayetine geldiğimde, babam konuşarak kelimey-i şehadet getirdi ve bana kapıya doğru parmağıyla işaret etti ve ruhunu teslim etti.”
Bu rivayeti ayrıca şimdi Ankara Yenimahalle’de Belediye Zabıtası olan Hasan Erol’dan bilvasıta sormamız üzerine, mektubuyla da te’yid etti.
Üstâd’ın meşgalesi (Büyük Tarihçeden)
Üstâd’ın Emirdağ’ındaki hizmeti ve meşgalesi, başka yerde olduğu gibi, yalnız bir vazifeye münhasır değildi. Gerek lahikalardaki mektupların, gerek ziyaretine gelen dostların ve eski ilim arkadaşları ve talebelerinin ihbarından ve gerekse de kendisiyle yakından alâkadar olmuş talebe, komşu ve halkların müşahedelerinden anlaşılıyor ki; Hakka müteveccih, hakikattan lema’en eden müteaddit hizmetleri ve vazifeleri vardı. Her günde bu vazifelerini ifaya çalışırdı. Hakaik-i Kur’âniye nurları olan “Lem’alar ve Sözler” gibi eserlerini telif, tashih ve neşir ile meşgul olmakla beraber, kelimat-ı kudret olan masnuât ve mevcudatı seyir ve temaşaya, kitab-ı kâinatı mütalaya çok müştak idi. Zemin yüzünde yazılan, bahar sahifesinde teşhir edilen Rahmet ve Hikmetin mu’cizeli eserlerini, eşcar ve nebatat ve
“1984’de aynı köyde bizzat görüştüğümüz Mehmet Erol’un oğlu Hasan Erol bize babasının hatırasını ve Üstâd Hazretleriyle 1947 yılı içinde görüşmeleriyle ilgili, Üstâd’dan selamet-i imanı için dua istemesi üzerine, Hazret-i Üstâd’ın ona dua ettiğini şöyle anlatmıştı:
“Babam Mehmet Erol ile Hacı Resul, Emirdağı’na at arabasını almak üzere gitmişlerdi. Hazret-i Üstâd’ın orada olduğunu önceden bildikleri için, oraya gelmişlerken, Üstâdı da ziyaret etmek istemişler ve ziyaretin yolunu aramışlar. Üstâd’ın evinin kapısına gitmişler, Üstâd’ın hizmetkârları Üstâd’ın biraz sonra kırlara çıkacağını, ancak o zaman falanca köprünün yanında görüşebileceklerini” söylemişler.
Babam Mehmet Erol demişti ki, biz köprünün başına gittik. Aşağıdan bir hanım, elinde bir bakraç yoğurt ile Üstad’a doğru geliyordu. Üstâd ona bağırarak: “gelme sen maksadına nail oldun” Bize de teveccüh etti, isteklerimizin olup olmadığını sordu. Ben de hüsn-ü hatime ve selâmet-i iman için dua istedim. Bunun üzerine, Üstâd “ınşallah sen iman üzere öleceksin” diyerek parmağıyla işaret ederek aynı kelimeyi üç defa tekrar etti.
Babam Mehmet Erol 15 Mayıs 1980 Reğaib gecesinde vefat ederken; gözleri yumuk olduğu halde, kendi kendine “şimdi Emirdağ’lı Hoca geldi” dedi. Bende yasin-i şerif okuyordum. ayetine geldiğimde, babam konuşarak kelimey-i şehadet getirdi ve bana kapıya doğru parmağıyla işaret etti ve ruhunu teslim etti.”
Bu rivayeti ayrıca şimdi Ankara Yenimahalle’de Belediye Zabıtası olan Hasan Erol’dan bilvasıta sormamız üzerine, mektubuyla da te’yid etti.
Üstâd’ın meşgalesi (Büyük Tarihçeden)
Üstâd’ın Emirdağ’ındaki hizmeti ve meşgalesi, başka yerde olduğu gibi, yalnız bir vazifeye münhasır değildi. Gerek lahikalardaki mektupların, gerek ziyaretine gelen dostların ve eski ilim arkadaşları ve talebelerinin ihbarından ve gerekse de kendisiyle yakından alâkadar olmuş talebe, komşu ve halkların müşahedelerinden anlaşılıyor ki; Hakka müteveccih, hakikattan lema’en eden müteaddit hizmetleri ve vazifeleri vardı. Her günde bu vazifelerini ifaya çalışırdı. Hakaik-i Kur’âniye nurları olan “Lem’alar ve Sözler” gibi eserlerini telif, tashih ve neşir ile meşgul olmakla beraber, kelimat-ı kudret olan masnuât ve mevcudatı seyir ve temaşaya, kitab-ı kâinatı mütalaya çok müştak idi. Zemin yüzünde yazılan, bahar sahifesinde teşhir edilen Rahmet ve Hikmetin mu’cizeli eserlerini, eşcar ve nebatat ve
Yükleniyor...