Vefatından birkaç gün önce kendisini Anteb’de gördüm. Eski postahanenin önünde, sabahın erken vakitlerinde yabancı bir araba gidiyordu. Baktım ki Bediüzzaman... Hemen koşarak elini öptüm. “Ben Urfa’ya gidiyorum” diye dua istedi. Yanında talebeleri vardı.

İşte böyle... Allah büyük bir insanı görmek nasib etti bana...”

{Son şahitler-3, s: 119.}



Beşinci şahid: Aslen Yunanistan muhacirlerinden olup, Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ’ında bulunduğu sıralarda o da orada askerliğini jandarma eri olarak yapmış olan Hasan Ergen’in hatıralarında, hükûmet adamlarının Üstâd’a karşı nasıl bir tarz-ı muamelede bulunduğunu göstermesi bakımından dikkate şayandır. Hasan Ergen’in hatıralarından mealen ve hülâseten bazı bölümler alacağız:

“Ben Emirdağı’ jandarma birlik komutanlığı kaleminde, hafif hizmetlerde çalışıyordum. Afyon’da iken , tanıştığım Bahrî isminde bir arkadaşımın kardeşi bir gün Emirdağına bizim karakola geldi. Komutanın odasına girdi. Odadan komutanın bağıra bağıra konuşma sesi gelmeye başladı:

“Sende mi Kürtsün? Said-i Nursi ile neye görüşeceksin? Nereden tanıyorsun onu?” ve sonra çok iyi tanıdığım Afyonlu Bahri Beyin kardeşini odasından kovdu, çıkarttı. Bu durumu görünce misafiri odama çağırdım, teselli ettim. Yer gösterdim ve kiminle görüşmek istediğini sordum.

O da bana: “Burada Said-i Nursi isimli büyük bir din alimi vardır. Onunla görüşmeye geldim. Amma kumandan izin vermedi.”dedi.

Ben kendisine biraz oturmasını söyliyerek, jandarma komutanının yanına girdim. Komutana teminat verdim. Gelen adamı Afyon’dan iyi tanıdığımı söyledim. O ana kadar da Emirdağı’nda öyle din âlimi, büyük bir insanın varlığından haberim yoktu. Bu vesileyle ilk defa bunu öğreniyordum.

Komutan bana: “Sana karşı i’timadım çoktur. Buyur al anahtarı” diyerek çekmecesinden bir anahtar çıkardı, bana verdi ve “Mes’uliyet sana aittir, götür adamı görüştür” dedi.

Yükleniyor...