sonra, tekrar Emirdağı’na döndüm. Dönüşümde Üstâd bana çok iltifat etti ve “Sen şarkın kapısını açtın” diyordu. Halbuki bir iş yaptığım yoktu. Fakat Üstâd yine de iltifat ediyordu...“

{Son şahitler-2, s: 126.}



İkinci şahit

(Üstâd’a Emirdağı’nda ilk ev kiralayandır)

Bu şahidimiz, Simavlı, emekli uzatmalı jandarma onbaşısı ıbrahim Mengüverli’dir. şöyle der: (Mealen ve hülâseten alıyoruz)

“Başka yerden Emirdağı’na tayinim çıkmıştı. Jandarma uzatmalısı olarak vazife görüyordum. Birgün komutanımız beni çağırttı. Komutanın odasında Osmanlı kıyafetli, sarıklı, cübbeli, ayakta dimdik duran bir zat vardı.

Komutan yanındaki adamı bana göstererek: “Kim bu,biliyor musun?” dedi.

Ben ise; aklıma, işittiğim Türkiye’de meşhur din alimi (Yani Bediüzzaman) geldiyse de, birşey diyemedim: “Hayır bilmiyorum... Kim ki bu?” dedim.

Komutan: “Bediüzzaman’dır” dedi.

Ne?... diye bağırdım ve hemen ellerine sarılıp öptüm. Dünyada meşhur diye işittiğim din âlimi meğer karşımdaymış. Komutan: “Bu zata bir ev tutulacak... Sen bul ve tutuver. Senin tanıdığın vardır. Yalnız ev, muhakkak karakolun karşısında olacak” dedi.

Çarşıda Karakolun karşı sırasında bir bakırcı Hasan vardı. Onun alt katı dükkân üst katı ev olan biryeri vardı. Orası kiralıktı. Bakırcı Hasan akşam, sabah içerdi. Ona arasıra bende katılırdım. Sarhoş adam, içmeden edemezdi. Aslen bu Hasan Trabzon’lu idi.

Çarşıya gittim. Bakırcı Hasan’ın dükkanına vardım. Ona: “Hasan Usta! şu üst katı bize kiraya ver de, Hoca Efendi’yi oraya koyalım” dedim.

Hasan Usta: “Kardeşim ben sarhoş, o ise Hoca... Nasıl geçiniriz” dedi. Öyle ya, Hoca Efendi’ye bu evi tutmak belki de yanlış bir şeydi.

Sonra gittim Hoca Efendi’nin yanına... meseleyi anlattım. Ev sahibi

Yükleniyor...