Halk partililer Üstâd’la uğraşıyorlardı
Emirdağı’na ilk geldiği zamanlar, onu sevenler daha çoktu. Fakat sonra Halk Partililer Üstâd’la uğraşmaya başladılar. Bir takım asılsız şeyler uyduruyorlardı. Milleti korkutup Üstâd’ın yanına yaklaştırmak istemiyorlardı. Biz kalben Üstâd’ı sevdiğimiz için, bu iftiralara aldırış etmiyorduk. Çekinmeden yanına gidip geliyorduk.
Bir sene sonra Bitlis’e gönderildim
1945’de beni Bitlis’e sağlık müdürü olarak tayin ettiler. Ben gitmek istemiyordum. Yanımızda sağlık memuru olan Hayri Dinçer Üstâd’a hizmet ediyordu. Benim tayin haberimi Üstâd’a o vermiş, gitmek istemediğimi de söylemişti. Üstâd: “Gelsin de bir görüşelim” diye yine beni çağırtmıştı. O sıralarda risalelerden bazılarını okumuştum. Üstâd’a karşı muhabbetim daha da artmıştı. Eserleri Hayrî Dinçer getirip veriyordu.
Gidip görüştüğümde, gitmek istemediğimi söyledim. Üstâd: “Git, Git!.. yine gelirsin sonra...” diye gitmemi uygun buluyordu.
Bir rüya gördüm
Bitlis’e gitmeden önce, hemşiremin hastalığı dolayısıyla İstanbul’a gittim. Hemşiremin Fatih’deki evinde iken, halen te’sirinden kurtulamadığım şöyle bir rü’ya gördüm:
Daha önceleri Mısır’da bir buçuk sene kadar tahsil yaptığım için, rüyamda Mısırda’yım. Kendimi Seyyide Zeynap camiinde görüyor, namaz kılıyordum. Namazdan sonra bir zat ayağa kalktı, ayakta konuşmaya başladı. Bende şemail-i şerif kitabı vardı. Onu okudum... Tasbit ettim, o konuşan zat, Hazreti Peygamber Aleyhisselatü Vesselâmdı. Camiin son cemaat yerinde de başka bir zat konuşuyordu. O da Bediüzzaman’dı. Rüyada kendi kendime “Herhalde bu zat “Peygamberimizin vekilidir” diye düşünürken uyandım.
Bu rüyadan sonra, Nur risaleleriyle yakından alaâkadar olmaya başladım. Sonra Bitlis’e gittim, eserleri okuyordum. Bitlis ve kazalarını dolaştım.
şark Üstâd’ı ölmüş biliyordu
şark’ta on ay kadar kaldım. Hizan’ın köylerinide dolaştım. Üstâd’ın hemşehrileri onu ölmüş biliyormuş. Onlara Üstâd’ı anlattım, eserlerinden dağıttım... Eserler şark’ta çok hizmetlere vesile oldu. Dokuz ay kaldıktan
Emirdağı’na ilk geldiği zamanlar, onu sevenler daha çoktu. Fakat sonra Halk Partililer Üstâd’la uğraşmaya başladılar. Bir takım asılsız şeyler uyduruyorlardı. Milleti korkutup Üstâd’ın yanına yaklaştırmak istemiyorlardı. Biz kalben Üstâd’ı sevdiğimiz için, bu iftiralara aldırış etmiyorduk. Çekinmeden yanına gidip geliyorduk.
Bir sene sonra Bitlis’e gönderildim
1945’de beni Bitlis’e sağlık müdürü olarak tayin ettiler. Ben gitmek istemiyordum. Yanımızda sağlık memuru olan Hayri Dinçer Üstâd’a hizmet ediyordu. Benim tayin haberimi Üstâd’a o vermiş, gitmek istemediğimi de söylemişti. Üstâd: “Gelsin de bir görüşelim” diye yine beni çağırtmıştı. O sıralarda risalelerden bazılarını okumuştum. Üstâd’a karşı muhabbetim daha da artmıştı. Eserleri Hayrî Dinçer getirip veriyordu.
Gidip görüştüğümde, gitmek istemediğimi söyledim. Üstâd: “Git, Git!.. yine gelirsin sonra...” diye gitmemi uygun buluyordu.
Bir rüya gördüm
Bitlis’e gitmeden önce, hemşiremin hastalığı dolayısıyla İstanbul’a gittim. Hemşiremin Fatih’deki evinde iken, halen te’sirinden kurtulamadığım şöyle bir rü’ya gördüm:
Daha önceleri Mısır’da bir buçuk sene kadar tahsil yaptığım için, rüyamda Mısırda’yım. Kendimi Seyyide Zeynap camiinde görüyor, namaz kılıyordum. Namazdan sonra bir zat ayağa kalktı, ayakta konuşmaya başladı. Bende şemail-i şerif kitabı vardı. Onu okudum... Tasbit ettim, o konuşan zat, Hazreti Peygamber Aleyhisselatü Vesselâmdı. Camiin son cemaat yerinde de başka bir zat konuşuyordu. O da Bediüzzaman’dı. Rüyada kendi kendime “Herhalde bu zat “Peygamberimizin vekilidir” diye düşünürken uyandım.
Bu rüyadan sonra, Nur risaleleriyle yakından alaâkadar olmaya başladım. Sonra Bitlis’e gittim, eserleri okuyordum. Bitlis ve kazalarını dolaştım.
şark Üstâd’ı ölmüş biliyordu
şark’ta on ay kadar kaldım. Hizan’ın köylerinide dolaştım. Üstâd’ın hemşehrileri onu ölmüş biliyormuş. Onlara Üstâd’ı anlattım, eserlerinden dağıttım... Eserler şark’ta çok hizmetlere vesile oldu. Dokuz ay kaldıktan
Yükleniyor...