Üstâd’ın bu istişare mektubundan sonra, iaşe ve iskân tahsislerinin bir daha teklifi yapılmadığı anlaşılmakla beraber, artık o günden itibaren Üstâd’a karşı ihanetlerin, gadirlerin ve tazyiklerin başladığı görülmüştür.
Üstâd’ın Emirdağı’na Geldiği İlk Günlerine Dair Bir İki şahidin İfadesi
Birinci şahid: O sıra Emirdağ hükûmet tabibi, aynı zamanda iskân işlerine de bakan Doktor Tahir Barçın Bey, şunları söyler: (Mealen ve kısım kısım alacağız)
“... Yorucu bir yaz mesai gününde, daireden çıktıktan sonra, akşama yakın hükümet konağının önünde bir kahvede oturmuş, bir iki arkadaşla çay içiyorduk. Güneş gruba yaklaşmakta idi. Afyon tarafından bir vasıtanın Emirdağ’a doğru toz duman kaldırarak geldiği görüldü. Az sonra gelen vasıta, Emirdağı yol kavşağındaki hükûmet binasının yanında durdu. ıçinden yetmiş yaşlarında, başında sarık, sırtında cübbesi olan bir zat acele indi, arkasından da vazifeli memurlar... O yaşlı zat, elinde seccadesi, acele namaz için temiz ve müsaid bir yer arıyordu. ıkindi namazını kılmamıştı anlaşılan... Kıbleyi sordu ve hemen namaza durdu. Beraberinde gelen vazifelilerden birisi masamıza yaklaştı. Arkadaşlar bu yaşlı zatla gelen Tâhir isminde
{Ne şirin bir tevafuktur ki: 1921’lerden beri Bediüzzaman’ı tanıyan Doktor Tâhir Barçın, Üstâd’ını yirmiüç sene sonra Emirdağ kasabasında ihtiyarı dışında, herkesten önce şuuru taalluk etmeden geIip istikbal ettiği gibi, Bediüzzaman’ı Denizli’den getiren polis mumurunun ismi de Tahir idi. Demek bir Tahir, Tahir ve mutahhar bir insanı getirip, öbür tahire, Doktor Tâhir’e bir nevi teslim edip emanet ediyordu. A.B.}
ki memura: “Kimdir bu zat? Nereye gidiyorsunuz? Nereden geliyorsunuz?” diye merakla sormaya başladılar.
Gelen vazifeli memur; “Bu zat büyük bir Hoca imiş, derin bir alimmiş... Türkiye’de bunun gibi bir âlim yokmuş, ısmi Bediüzzaman Said-i Nursi... Buraya gönderdiler, burada kalacakmış.” dedi.
Üstâd’ı İskâna Kaydediyoruz
Emirdağı’nda hem hükûmet doktoru hem iskân işleri müdürüydüm. Bize yazı geldi, bu yazıda: “Bediüzzaman Said-i Nursi Emirdağ’a gönderilmiştir, oraya iskân edilmesi...” diye yazıyordu.
Biz bu yazı üzerine Üstâd’ı Emirdağ’ı nüfusuna kaydettik. Sonra Üstâd beni çağırmıştı. Gittim, görüştük, bana Denizli hapishanesinin bir meyvesi olan eseri verdi. O zaman maalesef bu kıymetli eseri okuyamadım. Daha sonra yine beni çağırmıştı, yine gidip görüşmüştüm.
Üstâd’ın Emirdağı’na Geldiği İlk Günlerine Dair Bir İki şahidin İfadesi
Birinci şahid: O sıra Emirdağ hükûmet tabibi, aynı zamanda iskân işlerine de bakan Doktor Tahir Barçın Bey, şunları söyler: (Mealen ve kısım kısım alacağız)
“... Yorucu bir yaz mesai gününde, daireden çıktıktan sonra, akşama yakın hükümet konağının önünde bir kahvede oturmuş, bir iki arkadaşla çay içiyorduk. Güneş gruba yaklaşmakta idi. Afyon tarafından bir vasıtanın Emirdağ’a doğru toz duman kaldırarak geldiği görüldü. Az sonra gelen vasıta, Emirdağı yol kavşağındaki hükûmet binasının yanında durdu. ıçinden yetmiş yaşlarında, başında sarık, sırtında cübbesi olan bir zat acele indi, arkasından da vazifeli memurlar... O yaşlı zat, elinde seccadesi, acele namaz için temiz ve müsaid bir yer arıyordu. ıkindi namazını kılmamıştı anlaşılan... Kıbleyi sordu ve hemen namaza durdu. Beraberinde gelen vazifelilerden birisi masamıza yaklaştı. Arkadaşlar bu yaşlı zatla gelen Tâhir isminde
{Ne şirin bir tevafuktur ki: 1921’lerden beri Bediüzzaman’ı tanıyan Doktor Tâhir Barçın, Üstâd’ını yirmiüç sene sonra Emirdağ kasabasında ihtiyarı dışında, herkesten önce şuuru taalluk etmeden geIip istikbal ettiği gibi, Bediüzzaman’ı Denizli’den getiren polis mumurunun ismi de Tahir idi. Demek bir Tahir, Tahir ve mutahhar bir insanı getirip, öbür tahire, Doktor Tâhir’e bir nevi teslim edip emanet ediyordu. A.B.}
ki memura: “Kimdir bu zat? Nereye gidiyorsunuz? Nereden geliyorsunuz?” diye merakla sormaya başladılar.
Gelen vazifeli memur; “Bu zat büyük bir Hoca imiş, derin bir alimmiş... Türkiye’de bunun gibi bir âlim yokmuş, ısmi Bediüzzaman Said-i Nursi... Buraya gönderdiler, burada kalacakmış.” dedi.
Üstâd’ı İskâna Kaydediyoruz
Emirdağı’nda hem hükûmet doktoru hem iskân işleri müdürüydüm. Bize yazı geldi, bu yazıda: “Bediüzzaman Said-i Nursi Emirdağ’a gönderilmiştir, oraya iskân edilmesi...” diye yazıyordu.
Biz bu yazı üzerine Üstâd’ı Emirdağ’ı nüfusuna kaydettik. Sonra Üstâd beni çağırmıştı. Gittim, görüştük, bana Denizli hapishanesinin bir meyvesi olan eseri verdi. O zaman maalesef bu kıymetli eseri okuyamadım. Daha sonra yine beni çağırmıştı, yine gidip görüşmüştüm.
Yükleniyor...