oraya oturmuştu. Dışarıya bakarak: “Denizli’de bir zamanlar altmış iki medresenin bulunduğunu, bunların hepsinin kapatıldığını üzülerek anlattı. “Bu sebepten ben muallimlere dargınım” dedi.
Akşam yemeğini getirdiler. Mükellef bir sofra idi. Getiren garsona yemeği iade etti. “Bunu fukaralara götür” dedi. Yanında zeytini vardı. Yemeği kabul etmedi. Ekmeğini zeytin taneleriyle yedi. “Bir ekmeği onbeş günde bitirebiliyorum.” dedi. Semaveri vardı, çay kaynatıp çay içiyordu. Bize de ikram etti.
Hapishaneden yeni çıkmışti. Orada eşya olarak hiç bir şey yoktu. Eserleri yazma ve formalar halindeydi. Binlerce yazma kitap ellerde dolaşıyordu. Her tarafta yazılıyordu. Köylerde, kazalarda hep Nur Risaleleri çoğaltılıyordu.O devir gönül alıcı bir devirdi. Güneşin doğuşu gibi bir zamandı...
Talebelerinden Hasan Feyzi ile tanışıp, görüştük. Âşıkdı o, muallimdi. Ona da Muslihiddin Bey götürdü beni. Sevimli bir insandı. Temiz ruhlu bir insan,sevgi ile yaşayan bir adamdı. Bediüzzaman’a âşıktı. Sonra da vefat etti. Bediüzzaman’ın aşk ve muhabbetinden vefat etti. Ondan ayrılığa dayanamadı. bilmiyorum insan böyle vefat eder mi?
Git temizlen de gel
Bediüzzaman Denizli’de iken, yanına gelen polis müdürüne hiddet etmiş: ”Git temizlen de gel!” demiş. Adam hakikaten temiz değilmiş.
Dost Düşman ona hayrandı
Çok mert ve cesur bir hali verdı. Cesareti, kerameti pek çoktur, saymakla bitmez. Sonra zekâsının buluşları fevkâladedir. Musibetlere sabırla razı olmuştu. Kendini vermişti Allah’a... Zaten o eserler hep o hallerin mahsûlüdür. Bütün Denizli’de onun zevki ve şevki vardı. Dost düşman ona hayrandı. Denizli’nin gecesi gündüz olmuştu. Fethetmişti o Denizli’yi... Onun ruh ve aşk tarafına ulaşılmaz. Onun Allah’a yakınlığı bambaşkadır. 0 yakınlık bir lütf-u İlâhidir.
Dünya gözüne görünmezdi
Sabrı, inzivası, şükrü bambaşkaydı. Para nedir bilmez, dünya gözüne görünmezdi. Böyle zatlara pratik bir maksad gözeterek gitmek, onları rahatsız eder. Ruh ve gönül sultanlarına dünyevî basit çıkarlar için müracaat etmek cinayettir, müthiş cinayettir. Müthiş bir haksızlık ve anlayışsızlıktır.
Akşam yemeğini getirdiler. Mükellef bir sofra idi. Getiren garsona yemeği iade etti. “Bunu fukaralara götür” dedi. Yanında zeytini vardı. Yemeği kabul etmedi. Ekmeğini zeytin taneleriyle yedi. “Bir ekmeği onbeş günde bitirebiliyorum.” dedi. Semaveri vardı, çay kaynatıp çay içiyordu. Bize de ikram etti.
Hapishaneden yeni çıkmışti. Orada eşya olarak hiç bir şey yoktu. Eserleri yazma ve formalar halindeydi. Binlerce yazma kitap ellerde dolaşıyordu. Her tarafta yazılıyordu. Köylerde, kazalarda hep Nur Risaleleri çoğaltılıyordu.O devir gönül alıcı bir devirdi. Güneşin doğuşu gibi bir zamandı...
Talebelerinden Hasan Feyzi ile tanışıp, görüştük. Âşıkdı o, muallimdi. Ona da Muslihiddin Bey götürdü beni. Sevimli bir insandı. Temiz ruhlu bir insan,sevgi ile yaşayan bir adamdı. Bediüzzaman’a âşıktı. Sonra da vefat etti. Bediüzzaman’ın aşk ve muhabbetinden vefat etti. Ondan ayrılığa dayanamadı. bilmiyorum insan böyle vefat eder mi?
Git temizlen de gel
Bediüzzaman Denizli’de iken, yanına gelen polis müdürüne hiddet etmiş: ”Git temizlen de gel!” demiş. Adam hakikaten temiz değilmiş.
Dost Düşman ona hayrandı
Çok mert ve cesur bir hali verdı. Cesareti, kerameti pek çoktur, saymakla bitmez. Sonra zekâsının buluşları fevkâladedir. Musibetlere sabırla razı olmuştu. Kendini vermişti Allah’a... Zaten o eserler hep o hallerin mahsûlüdür. Bütün Denizli’de onun zevki ve şevki vardı. Dost düşman ona hayrandı. Denizli’nin gecesi gündüz olmuştu. Fethetmişti o Denizli’yi... Onun ruh ve aşk tarafına ulaşılmaz. Onun Allah’a yakınlığı bambaşkadır. 0 yakınlık bir lütf-u İlâhidir.
Dünya gözüne görünmezdi
Sabrı, inzivası, şükrü bambaşkaydı. Para nedir bilmez, dünya gözüne görünmezdi. Böyle zatlara pratik bir maksad gözeterek gitmek, onları rahatsız eder. Ruh ve gönül sultanlarına dünyevî basit çıkarlar için müracaat etmek cinayettir, müthiş cinayettir. Müthiş bir haksızlık ve anlayışsızlıktır.
Yükleniyor...