için icra-i faaliyet etmesi, başka başka şeylerdir. Birisi dinî hayatın ve memleketimizde temel hak olan vicdan hürriyetinin bir zarureti, diğeri de bir siyaset dalavereciliğidir.

İşte iddia makamının bir türlü anlamak istemediği budur. Makam-ı iddia dinî hakikatları öğrenmek için, her nasılsa bir ilim menbaı etrafına toplanmış görünen saf vatandaşları, bazı şahsî ve samimî kanaât-ı diniye taşımalarından dolayı bir siyasî cemiyet manasında görmek istiyor. Bu hayatı yaşayan biçareleri, “Devletin laikliği ile muaraza ediyorlar. Devletin prensibini yıkmak istiyorlar” şeklinde gösteriyor. Vatandaşın yakın bir mazide hakaik-i İslâmiyeyi Avrupa âlem-i Hıristiyaniyetine karşı müdafaa için seçilmiş yegâne bir irfan menbaının ilminden hissemend olmasını bir türlü hazmedemiyor. İşte biz bu haksız ve sakat görüşünün kurbanıyız. Bu görüşte ısrar eden ve bir sürü bîgünah vatandaşları haksız yere bu damga ile damgalıyarak, ceza görmelerini can u gönülden istiyen muhterem müdde-i umumi, bu emelinin tahakkuku için en yüksek ilmî nüfuz ve otoriteyi haiz bir ilim ve ihtisas heyetinin raporuna, devlet merkezinde en yüksek adlî makamın manevi mürakabesi altında, reddedilmez edilleye müsteniden yapılan esaslı inceleme neticesine de saygı göstermiyor. Bilâkis şahsiyetleri meçhul, ehemmiyetsizlikleri ve garazkârlıkları malum eski ehl-i vukufun gayr-i ilmî ve sırf hissî temayûlâtını tercih ediyor... Ve bu ilmî ve resmî ve en yüksek ehliyete mâlik heyetin kanaatlarını, yüksek mahkemenin takdir hakkına bir nevi müdahale telâkki ediyor. Kendi hissiyatlarının mürevvici olan diğerlerinin, bizim gizli bir teşekkül vücuda getirdiğimiz şeklindeki karar ve kanaatlarını her nedense mahkemenin takdir hakkına saymıyor.

Adalet terazisinin bir tarafındaki hukuk-u devlet addedilince, artık diğer tarafta kalan ferd için hiç bir hak tanımamak, bütün müzaheretleri devlet hesabına ve devlet lehine kullanmak ve bu durum sebebiyle hakkının müdafaası güçleşen ferdi ve ona bağlı ailesinin mukadderatını kurban etmek, adaletten anlaşılan mana ve hikmet-i idare icabatından mı oluyor?

AhmetFeyzi Kul

{Denizli Kastamonu Lahikası, s: 74.}



Denizli hapis hadisesinde bulunmuş Nur talebelerinden müdafaa yazan on beş kişiden yalnız altısının numunelik müdafaalarından bölümler aldık. Geri kalan ve müdafaaları buraya alınmıyan Nur talebeleri de şunlardır:

1- İnebolu’lu Ahmet Nazif Çelebi

2- İnebolu’lu Selahaddin Çelebi


Yükleniyor...