terkettiğini daha Isparta’da iken, kerratla ağ’ızlarından işittim. Hem de biz hiç bir cemaatin mensublarından değiliz. Ancak şu Müslüman milletin dindar birer ferdiyiz.
Hüsrev”
{Osmanlıca şualar, s: 338.}
2- Nur talebeleri büyüklerinden ve Denizli Hapishanesinde tutuklu iken vefat eden şehid-i merhum Hafız Ali Efendi’nin mahkemede okuduğu ifadesinden bazı bölümler:
“... Ben Risale-i Nur’u hakaik-i ımaniye ve Kur’âniye ve kevniyeyi kat’î bürhanlarla izah edip, insanların yüzünü ahirete çeviren, dünyadan ziyade ahirete sevkeden mukaddes bir eser bulup, binler menfaat görmüşüm.
Garaibtendir ki: Bu sır iddianamede keşfedilip “Dünyayı unutturacak derecede telkinat-ı diniye verilmiş” diye yazılı olduğu halde, siyasî cemiyetçi, tarikatçı, halkı hükûmet aleyhine teşvik ediyorlar diye olan ittihamlarla nasıl kabil-i te’lif oluyor?
Evet, ben Risale-i Nur’dan hemen ekser parçalarını anlıyarak okuduğum gibi, Üstâd’ım Said-i Nursi’nin dahi on iki seneye yakındır en gizli ve en ince esrarına kendimi vâkıf biliyorum. Ben ne Risale-i Nur’da ve ne de Üstâd’ımda emniyet ve asayişe zarar verecek bir emare ve bir meyil görmediğim gibi, asayiş ve emniyetin temel taşlarını onlardan öğrendim. Müddet-i ömrümde mahkeme safahatlarını ancak bu defa gördüğüm gibi, şu benim gibi suçlu olarak huzurunuzda bulunan cemaat-ı nuriyenin de ifadelerinden, benim gibi olduklarını anlıyorum. İşte böyle sırf ahireti için Kur’ânın i’caz-ı manevisinden gelen Risale-i Nur’u okuyup kendi istifadesine çalışan bir ehl-i Kur’ânı ve ehl-i âhireti cezalandıracak bir kanun tasavvur etmediğim gibi, ittiham edildiğim siyasî cemiyetçilik ve tarikatçılık ve halkı hükümet aleyhine teşvik etmek gibi suçlarla hiç bir alâkam olmadığından yüksek mahkemenizden beraetimi taleb ederim.
Hafız Ali”
{Osmanlıca şualar, s: 340.}
Hüsrev”
{Osmanlıca şualar, s: 338.}
2- Nur talebeleri büyüklerinden ve Denizli Hapishanesinde tutuklu iken vefat eden şehid-i merhum Hafız Ali Efendi’nin mahkemede okuduğu ifadesinden bazı bölümler:
“... Ben Risale-i Nur’u hakaik-i ımaniye ve Kur’âniye ve kevniyeyi kat’î bürhanlarla izah edip, insanların yüzünü ahirete çeviren, dünyadan ziyade ahirete sevkeden mukaddes bir eser bulup, binler menfaat görmüşüm.
Garaibtendir ki: Bu sır iddianamede keşfedilip “Dünyayı unutturacak derecede telkinat-ı diniye verilmiş” diye yazılı olduğu halde, siyasî cemiyetçi, tarikatçı, halkı hükûmet aleyhine teşvik ediyorlar diye olan ittihamlarla nasıl kabil-i te’lif oluyor?
Evet, ben Risale-i Nur’dan hemen ekser parçalarını anlıyarak okuduğum gibi, Üstâd’ım Said-i Nursi’nin dahi on iki seneye yakındır en gizli ve en ince esrarına kendimi vâkıf biliyorum. Ben ne Risale-i Nur’da ve ne de Üstâd’ımda emniyet ve asayişe zarar verecek bir emare ve bir meyil görmediğim gibi, asayiş ve emniyetin temel taşlarını onlardan öğrendim. Müddet-i ömrümde mahkeme safahatlarını ancak bu defa gördüğüm gibi, şu benim gibi suçlu olarak huzurunuzda bulunan cemaat-ı nuriyenin de ifadelerinden, benim gibi olduklarını anlıyorum. İşte böyle sırf ahireti için Kur’ânın i’caz-ı manevisinden gelen Risale-i Nur’u okuyup kendi istifadesine çalışan bir ehl-i Kur’ânı ve ehl-i âhireti cezalandıracak bir kanun tasavvur etmediğim gibi, ittiham edildiğim siyasî cemiyetçilik ve tarikatçılık ve halkı hükümet aleyhine teşvik etmek gibi suçlarla hiç bir alâkam olmadığından yüksek mahkemenizden beraetimi taleb ederim.
Hafız Ali”
{Osmanlıca şualar, s: 340.}
Yükleniyor...