bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım.. Ve “bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez” diye dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip, yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktini sarfettim...

Sonra bazı zatlar, ahirzaman hadisatını haber veren müteşabih hadisleri sual etmek münasebetiyle, o eski risalenin aslını tanzim ettim. Risale-i Nur’un Beşinci şua’ı namını aldı...

Bu makamda Isparta Müdde-i umumisinin M. Kemal’e dostluğu taasubuyla, kanunsuz ve lüzumsuz ve yanlış itirazı ve sualleri beni bu saadet harici izahatı vermeye mecbur eyledi.

Ben onun adliye kanunu namına, tamamen şahsî ve kanunsuz sözünü misal olarak beyan ediyorum; Dedi: “Beşinci şua’da, sen hiç kalben nedamet etmedin mi ki; onu rakıdan ve şaraptan su tulumbası gibi tabirlerle tezyif etmişsin?”

Ben, bu bütün bütün manasız ve yanlış dostluk taassubuna mukabil derim: Kahraman ordunun zaferi ve şerefi ona verilmez, yalnız bir hissesi olabilir. Nasılki ordunun bütün ganimeti, malları, erzakları bir kumandana verilse zulümdür, dehşetli bir haksızlıktır. Evet, nasıl o insafsız müdde-i umumi, o çok kusurlu adamı sevmemekle beni ittiham etti, adeta vatan haini yaptı.. Ben de, onu Orduyu sevmemekle ittiham ediyorum. Çünkü, bütün şerefi ve manevî ganimeti o dostuna verip, orduyu şerefsiz bırakıyor. Hakikat ise; müsbet şeyler, haseneler, iyilikler cemaate, orduya tevzi’ edilir... Ve menfi ve tahribat ve kusurlar başa verilir.

Çünki bir şeyin vücudu, bütün şeraitinin ve erkânının vücuduyla olur ki, kumandan yalnız bir şarttır.. Ve o şeyin ademi ve bozulması ise, bir şartın ademiyle ve bir rüknün bozulmasıyla mahvolur, bozulur.O fenalık başa ve reise verilebilir. ıyilikler, haseneler ekseriyetle müsbet ve vücudîdir.Başlar sahib çıkamazlar.Fenalıklar ve kusurlar âdemîdir ve tahriptir, Reisler mes’ul olurlar.

Hak ve hakikat böyle iken; nasıl ki bir aşiret futûhât yapsa, “Aferin Hasan ağa!.” eğer mağlub olsa, “tuh!..” diye aşiret tezyif edilir, bütün bütün hakikatın aksine hükmedilir. Aynen öyle de: Beni ittiham eden o müddei, bütün bütün hakkın ve hakikatın aksine bir hatası ile, güya adliye namına hükmetti...

Eğer dünyaya karışmak arzusu bizde bulunsaydı, böyle sinek vızıltısı gibi değil, top güllesi gibi ses ve patlak verecekti.

Divan-ı Harb-i Örfi’de ve Mustafa Kemal’in hiddetine karşı divan-ı riyasette şiddetli ve dokunaklı müdafaa eden bir adam, on sekiz sene

Yükleniyor...