ve Ruhanîlerin vücudlarını tanımamasından; Risale-i Nur herşeyden evvel ruhanilerin vücudlarını kat’î hüccetler ile ispat etmeye çalışmış.. Bu meseleye üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki inşaallah bir vakit Risle-i Nurun bir şâkirdi sure-i Rahmanı tefsir edip, bu meseleyi de halleder:

Said-i Nursi”

{Denizli Kastamonu Mektupları aslı, s: 64.}



İşte Denizli Hapishanesinde gizli olarak yazılıp Nur talebelerine gönderilen küçük mektuplar ve pusulalardan aldığımız ve pekaz bazı maddeler içinde çok kısa az bir kısım numunelerini gösterdiğimiz bu parçalar sadece bir fihristedir. Bu makamda mektupların yazılı asıllarını ve büyük tarihçeye alınan kısımları düşünüp bunlarla iktifa ediyoruz.

Denizli Mahkeme Safahatı ve Üstâd’ın Müdafaatı

Üstâd Bediüzzaman’ın Denizli mahkemesinde yaptığı müdafaalarının nevilere göre -küçük mektuplar gibi- tasnifine geçmeden önce, medar-ı hayret ve ibret bir noktaya işaret etmek isteriz ki: Bu faslın baş taraflarında adet ve mahiyetlerini kısaca arz ettiğimiz müdafaalarının hiç bir parçasında, sair insanlar gibi “tahliyemi taleb ediyorum” veya “beraetimi istiyorum” gibi hiçbir isteğinin bulunmaması vakasıdır. Bütün müdafaalarında sadece hak ve hakikatın anlaşılması ve Risale-i Nur davasının bilinmesi için konuşmuş ve izahlarda bulunmuştur. Kısacası, o kendi davasının ve hizmetinin hak ve hakikat olduğunu ve iman, Kur’ân hizmetinden başka birşey olmadığını her çeşit ve her tabaka insanlarca anlaşılmasına çalışmış ve mücadele vermiştir. Dauasının ve hizmetinin hakikat ve mahiyeti akl-ı selim dairesinde ve hamiyetli bazı insanlar yanında anlaşılsın da kendisi hapiste kalmış, zindanda çürümüş veya dışarda bulunmuş, onun yanında bir farkı yoktur ve mühim de değildir.

Bu iddiamızı ispatlıyan Hazret-i Üstad’ın dört mahkemesinde yaptığı mevcut müdafaalarının hiç birisinde tahliye veya beraet talebine dair birtek

Yükleniyor...