Arkalarında Tabib, Başgardiyan ve Başçavuş da geldiler. Bize: şark’tan bir Bektaşi geliyor!.. Bununla kimse konuşmayacak. Konuşanlara dayak attıracağız, işkence edeceğiz.” dediler.
Sonra Üstâd’ı getirdiler. ılk olarak Ferani meydanında karşılaştık. Biz hapishanenin üç bölümü arasına düşen kısma Ferani diyorduk. Orada Hazret-i Üstâd bir iskemle üzerine oturdu. “Hoş geldin Hoca Efendi” dedik. Ben hemen, çay kahve ne içersiniz dedim: “Kahve içmem dedi. Hemen çay temin ettik. Oradan sonra umumî tuvaletin olduğu yerde iki üç gün Üstâd’ı yatırdılar. Oraya bir yatak ayırdılar. Sonra Üstâd’ı münferid yere aldılar. Bizim konuşmamıza engel olacaklardı. Bizi Üstâd’la görüştürmeyeceklerdi. Biz ise, Üstâd’ı gördükten sonra, sehpaya gideceğimizi bilsek bile, Üstâd’la görüşeceğiz dedik.” sizin sözlerinizi dinliye dinliye ömrümüz hapishanelerde çürüdü. Biz öyle birisini arıyorduk. Allah Hazret-i Üstâd’ı bize yolladı.
Üstâd Hazretleri münferid yere gitmişti. Orası tek kişilik yerdi. Ufak suç işliyenleri, o birer kişilik yerlere tıkıyorlardı. İşte Üstâd’ı da öyle bir yere koymuşlardı. Tabiî kapılar kapanınca, idareden gören olmuyordu. Biz birbirimizin yardımıyla pencerenin önüne çıktık, elini öptük, hatırını sorduk. O zaman Hazret-i Üstâd: “Kardeşlerim benim yüzümden zarar görmeyin, lâf duyarsınız, size işkence ederler.” dedi.
Biz, “Hayır Hocam! Siz hiç üzülmeyin. Biz Korkmayız. Herşeye razıyız” dedik. Üstâd da “Kardeşlerim sağolun, hoşbulduk” dedi.
Pencereye bir kişi çıkamazdık. (Yani Üstâd’ın üst kattaki penceresine) Birbirimizin üstüne basarak çıkardık...
Sonra İstanbul’dan, Kastamonu’dan da hocalar geldi. Onları da karşıladık. Ve arkadaşların rızalarıyla bir koğuşu boşalttık. Temizlettik ve onları yerleştirdik... Böylece beraete kadar hep beraber kaldık.
Sadık Bey de vaktiyle aynı bizim gibi kötü yoldan dönmüşlerdendi. Dedesi Plevne kahramanı Sadık Paşa imiş... Daha sonra Sadık Bey, Üstâd Kastamonu’ya geldiği zaman ona talebe olmuş...
Biz Sadık Bey’le çok iyi arkadaş olduk. Üstâd’da bana çok itimad ederdi. Bir daktilo getirtmiştik. Üstâd’ın müdafaalarını hep Sadık Bey okur, Mümtaz Beyde daktilo ile yazardı. Ben de sağı solu gözetlerdim...”
{Son şehitler -1, s: 181.}
Süleyman Honkâr’ın hatıraları çoktur ve uzundur. ısteyen Son şahitler’de okuyabilir.
Beşinci şahidimiz: İbrahim Fakazlı...1938’li yıllarda Risale-i Nurla ve
Sonra Üstâd’ı getirdiler. ılk olarak Ferani meydanında karşılaştık. Biz hapishanenin üç bölümü arasına düşen kısma Ferani diyorduk. Orada Hazret-i Üstâd bir iskemle üzerine oturdu. “Hoş geldin Hoca Efendi” dedik. Ben hemen, çay kahve ne içersiniz dedim: “Kahve içmem dedi. Hemen çay temin ettik. Oradan sonra umumî tuvaletin olduğu yerde iki üç gün Üstâd’ı yatırdılar. Oraya bir yatak ayırdılar. Sonra Üstâd’ı münferid yere aldılar. Bizim konuşmamıza engel olacaklardı. Bizi Üstâd’la görüştürmeyeceklerdi. Biz ise, Üstâd’ı gördükten sonra, sehpaya gideceğimizi bilsek bile, Üstâd’la görüşeceğiz dedik.” sizin sözlerinizi dinliye dinliye ömrümüz hapishanelerde çürüdü. Biz öyle birisini arıyorduk. Allah Hazret-i Üstâd’ı bize yolladı.
Üstâd Hazretleri münferid yere gitmişti. Orası tek kişilik yerdi. Ufak suç işliyenleri, o birer kişilik yerlere tıkıyorlardı. İşte Üstâd’ı da öyle bir yere koymuşlardı. Tabiî kapılar kapanınca, idareden gören olmuyordu. Biz birbirimizin yardımıyla pencerenin önüne çıktık, elini öptük, hatırını sorduk. O zaman Hazret-i Üstâd: “Kardeşlerim benim yüzümden zarar görmeyin, lâf duyarsınız, size işkence ederler.” dedi.
Biz, “Hayır Hocam! Siz hiç üzülmeyin. Biz Korkmayız. Herşeye razıyız” dedik. Üstâd da “Kardeşlerim sağolun, hoşbulduk” dedi.
Pencereye bir kişi çıkamazdık. (Yani Üstâd’ın üst kattaki penceresine) Birbirimizin üstüne basarak çıkardık...
Sonra İstanbul’dan, Kastamonu’dan da hocalar geldi. Onları da karşıladık. Ve arkadaşların rızalarıyla bir koğuşu boşalttık. Temizlettik ve onları yerleştirdik... Böylece beraete kadar hep beraber kaldık.
Sadık Bey de vaktiyle aynı bizim gibi kötü yoldan dönmüşlerdendi. Dedesi Plevne kahramanı Sadık Paşa imiş... Daha sonra Sadık Bey, Üstâd Kastamonu’ya geldiği zaman ona talebe olmuş...
Biz Sadık Bey’le çok iyi arkadaş olduk. Üstâd’da bana çok itimad ederdi. Bir daktilo getirtmiştik. Üstâd’ın müdafaalarını hep Sadık Bey okur, Mümtaz Beyde daktilo ile yazardı. Ben de sağı solu gözetlerdim...”
{Son şehitler -1, s: 181.}
Süleyman Honkâr’ın hatıraları çoktur ve uzundur. ısteyen Son şahitler’de okuyabilir.
Beşinci şahidimiz: İbrahim Fakazlı...1938’li yıllarda Risale-i Nurla ve
Yükleniyor...