ikramda bulundular. Nur talebeleri Denizli’den ayrılmak üzere trene binmeden evvel, Denizli halkının toplayıp, Mustafa Hafız’a verdikleri bir mendil dolusu parayı getirmişti. Talebelere dağıtmak istedi. Fakat hiç kimse bu paraları kabul etmedi. Eşyalarımızı trene yüklerken, tüccar, zengin ve mevki sahibi bir çok zatlar bizzat yardım etmişlerdi.”
{Son şahitler-1, s: 136-141.}
Üçüncü şahidimiz: Isparta masumlarından kidemli Nur talebesi kâtip Osman lâkabıyla meşhur Osman Yıldırımkaya’dır. (R.H.)
Denizli hapis hadisesiyle ilgili ve Isparta’dan Denizli’ye sevk edilirken vukua gelmiş hadiselerle alâkadar hatıralarını şöyle anlatmaktadır:
“sparta’dan ayrılırken, beni Hüsrev Ağabeyle birlikte kelepçelemişlerdi. Yolda kelepçeli halde ancak sıra ile namaz kılabilmiştik. Üstâdı da Savlı doksan yaşlarında Hasan dayı ile birlikte kelepçelemişledi. Hasan Dayı’nın yaşlılığı dolayısıyla yürümeye mecali yoktu. Üstâd adeta adamcağızı sırtında taşıyorcasına zahmet çekiyordu. Hasan Dayı’ya: “Bana dayan, bana dayan!” diyordu. Zaten ihtiyar adamcağız da Üstâd’a dayanarak yürüyordu. Üstâd’ın yaşı o tarihte altmışbeş kadardı. (Üstâd’ın yaşı o tarihte tam altmış altı olduğu kesindir. A.B.)
Böylece bizi Denizli hapsine götürdüler. Hapishanede Hafız Ali Efendi, Denizli köylülüğünden Pekmezci diye anılan bir adama Kur’ân öğretiyordu. Adam bir türlü okuyamıyordu. “Yüvesvisü” kelimesini “Yüvesvisi” şeklinde okumaktan kurtulamıyordu.
Bir gün Hafız Ali adamcağıza hiddetlendi ve “Haydi kalk git!” diye kızdı.. Adam ise, “beni hatmettirmeyince buradan çıkamazsınız” diye mukabelede bulundu.
Böylece acı tatlı bir çok hatıralarımız geçti. Dokuz aylık Denizli hapsi düğün bayram gibi geçti. Bir gün Üstâd’a biraz gülyağı hediye etmiştim. O da ağzıma iki çay şekeri koydu. O şekerin lezzeti ve tadı hâlâ ağzımdadır desem, mübalağa etmiş olmam.”
{Son şahitler-2, s: 210.}
Dördüncü Enteresan şahidimiz: Beylerbeyli Süleyman Honkâr’dır.Bu zat, Denizli hapsinde Üstâd’la ve Nur talebeleriyle tanışmış, Islâh-ı hal etmiş bir zattır. Hatıralarından bazı kısımlar dercediyoruz:
“... Üstâd Denizli hapsine gelmeden önce, bir gün savcı muavini Cemil Söylemez, hapishane müdürü şevki Bey hapishanenin içine geldiler.
{Son şahitler-1, s: 136-141.}
Üçüncü şahidimiz: Isparta masumlarından kidemli Nur talebesi kâtip Osman lâkabıyla meşhur Osman Yıldırımkaya’dır. (R.H.)
Denizli hapis hadisesiyle ilgili ve Isparta’dan Denizli’ye sevk edilirken vukua gelmiş hadiselerle alâkadar hatıralarını şöyle anlatmaktadır:
“sparta’dan ayrılırken, beni Hüsrev Ağabeyle birlikte kelepçelemişlerdi. Yolda kelepçeli halde ancak sıra ile namaz kılabilmiştik. Üstâdı da Savlı doksan yaşlarında Hasan dayı ile birlikte kelepçelemişledi. Hasan Dayı’nın yaşlılığı dolayısıyla yürümeye mecali yoktu. Üstâd adeta adamcağızı sırtında taşıyorcasına zahmet çekiyordu. Hasan Dayı’ya: “Bana dayan, bana dayan!” diyordu. Zaten ihtiyar adamcağız da Üstâd’a dayanarak yürüyordu. Üstâd’ın yaşı o tarihte altmışbeş kadardı. (Üstâd’ın yaşı o tarihte tam altmış altı olduğu kesindir. A.B.)
Böylece bizi Denizli hapsine götürdüler. Hapishanede Hafız Ali Efendi, Denizli köylülüğünden Pekmezci diye anılan bir adama Kur’ân öğretiyordu. Adam bir türlü okuyamıyordu. “Yüvesvisü” kelimesini “Yüvesvisi” şeklinde okumaktan kurtulamıyordu.
Bir gün Hafız Ali adamcağıza hiddetlendi ve “Haydi kalk git!” diye kızdı.. Adam ise, “beni hatmettirmeyince buradan çıkamazsınız” diye mukabelede bulundu.
Böylece acı tatlı bir çok hatıralarımız geçti. Dokuz aylık Denizli hapsi düğün bayram gibi geçti. Bir gün Üstâd’a biraz gülyağı hediye etmiştim. O da ağzıma iki çay şekeri koydu. O şekerin lezzeti ve tadı hâlâ ağzımdadır desem, mübalağa etmiş olmam.”
{Son şahitler-2, s: 210.}
Dördüncü Enteresan şahidimiz: Beylerbeyli Süleyman Honkâr’dır.Bu zat, Denizli hapsinde Üstâd’la ve Nur talebeleriyle tanışmış, Islâh-ı hal etmiş bir zattır. Hatıralarından bazı kısımlar dercediyoruz:
“... Üstâd Denizli hapsine gelmeden önce, bir gün savcı muavini Cemil Söylemez, hapishane müdürü şevki Bey hapishanenin içine geldiler.
Yükleniyor...