götürdüler. ınebolu cezaevinin alt katında diğer dokuz arkadaşlarla beraber ibadetimizi yapıyorduk...
Denizli’ye sevk emri gelmeden bir gün evvel, arkadaşlarımızdan bir ehl-i kalb olan İzzet Turgut: “Yarın gidiyoruz, hazır olun! Fakat merak etmeyin, beraat edip geleceğiz.” dedi.
Ertesi günü Anafarta vapuru ile İstanbul’a, oradan da ızmir vapuruna aktarma edilerek ızmir’e ve oradan da trenle Denizli’ye götürüldük.
Denizli’ye vardığımızda, halk teessüf içinde bizi selâmladılar. Bazıları: “Sizin başınızda öyle bir hoca efendi varki; Sorgu hâkimi sual sormadan, sorularına cevab verdi. Hiç bir kabahatiniz yoktur... Merak etmeyin, beraat edeceksiniz!” demişlerdi.
Nihayet Kastamonu, İnebolu ve İstanbul’dan getirilen biz Nur talebelerini bir araya, Ağır cezalıların kısmında büyük bir koğuşa koydular. Aynı günde Üstâd Hazretleri küçük bir parça kağıda “Hoş geldiniz” diye bir pusula yazıp meydancı Adem Ağa ile gönderdi.
Mahkûmlar Namaza Başladılar
Kısa zamanda ceza evindeki bütün ağır cezalılar yaptıklarına nedamet ederek tevbe istiğfar ettiler ve beş vakit namazlarına başladılar. Hapishane dayısı Beylerbeyli Süleyman’a bir gün sormuştum: “Ne gördünüz ki, Hoca Efendi’ye karşı bu kadar hürmet gösteriyorsunuz?”
Cevaben demişti ki: “Ben buraya adam yaralamaktan sekiz aya mahkûm olarak geldim. Bir gece rü’yamda bir hoca efendi, “Süleyman sen iyisin. Fakat çok mağrursun ve nefsine güveniyorsun. Yakında cezasını çekeceksin” dedi. Hakikaten çok geçmeden hapishanede kavga olmuştu. Kavgada bir mahkûm ölmüştü. Bu hadiseden ben yirmi dört seneye mahkûm oldum... Bediüzzaman bu ceza evine gelince, bu zatın rü’yamda gördüğüm hoca efendi olduğunu anladım. Zaten Hoca Efendi de gelir gelmez mektup yazarak: “Burası bir hapishane değil, Medrese-i Yusufiyedir. ıdareciler zebani değil, birer terbiyeci arkadaşdırlar. Bu günden itibaren gusledip tevbe edeceksiniz” diyordu.
Mahkûmlar Kur’ân okumaya başladı
Bizim koğuş komşuları olan Ağır Cezalılaırın hepsi Nur talebelerinden Elif ba cüz’ünden başlıyarak Kur’ânı hatmetmişlerdi. İstanbul’un meşhur hocalarından takva sahibi Gönenli Mehmed Efendi’den ders almaya başlıyan, dört adam katili Mehmed ismindeki mahkum, Kur’ân’ı hatmetmiş ve
Denizli’ye sevk emri gelmeden bir gün evvel, arkadaşlarımızdan bir ehl-i kalb olan İzzet Turgut: “Yarın gidiyoruz, hazır olun! Fakat merak etmeyin, beraat edip geleceğiz.” dedi.
Ertesi günü Anafarta vapuru ile İstanbul’a, oradan da ızmir vapuruna aktarma edilerek ızmir’e ve oradan da trenle Denizli’ye götürüldük.
Denizli’ye vardığımızda, halk teessüf içinde bizi selâmladılar. Bazıları: “Sizin başınızda öyle bir hoca efendi varki; Sorgu hâkimi sual sormadan, sorularına cevab verdi. Hiç bir kabahatiniz yoktur... Merak etmeyin, beraat edeceksiniz!” demişlerdi.
Nihayet Kastamonu, İnebolu ve İstanbul’dan getirilen biz Nur talebelerini bir araya, Ağır cezalıların kısmında büyük bir koğuşa koydular. Aynı günde Üstâd Hazretleri küçük bir parça kağıda “Hoş geldiniz” diye bir pusula yazıp meydancı Adem Ağa ile gönderdi.
Mahkûmlar Namaza Başladılar
Kısa zamanda ceza evindeki bütün ağır cezalılar yaptıklarına nedamet ederek tevbe istiğfar ettiler ve beş vakit namazlarına başladılar. Hapishane dayısı Beylerbeyli Süleyman’a bir gün sormuştum: “Ne gördünüz ki, Hoca Efendi’ye karşı bu kadar hürmet gösteriyorsunuz?”
Cevaben demişti ki: “Ben buraya adam yaralamaktan sekiz aya mahkûm olarak geldim. Bir gece rü’yamda bir hoca efendi, “Süleyman sen iyisin. Fakat çok mağrursun ve nefsine güveniyorsun. Yakında cezasını çekeceksin” dedi. Hakikaten çok geçmeden hapishanede kavga olmuştu. Kavgada bir mahkûm ölmüştü. Bu hadiseden ben yirmi dört seneye mahkûm oldum... Bediüzzaman bu ceza evine gelince, bu zatın rü’yamda gördüğüm hoca efendi olduğunu anladım. Zaten Hoca Efendi de gelir gelmez mektup yazarak: “Burası bir hapishane değil, Medrese-i Yusufiyedir. ıdareciler zebani değil, birer terbiyeci arkadaşdırlar. Bu günden itibaren gusledip tevbe edeceksiniz” diyordu.
Mahkûmlar Kur’ân okumaya başladı
Bizim koğuş komşuları olan Ağır Cezalılaırın hepsi Nur talebelerinden Elif ba cüz’ünden başlıyarak Kur’ânı hatmetmişlerdi. İstanbul’un meşhur hocalarından takva sahibi Gönenli Mehmed Efendi’den ders almaya başlıyan, dört adam katili Mehmed ismindeki mahkum, Kur’ân’ı hatmetmiş ve
Yükleniyor...