yoktur. Fakat Hanefi İlemasından bir kısmı demelerine binaen, Ulemay-ı Hanefiye sair mezhebler gibi Mehdî ve Süfyan hadiselerine akide noktasında bakmıyorlar.
Risale-i Nur’un bir Üstadı İmam-ı Gazali ve birisi de Abdülkadir-i Geylani’dir. (Fakat tarikat cihetinde değil, hakikat cihetinde) birisi de ve en başta İmam-ı Ali (r.a.) olmasından bunların, ittifak ettikleri meseleler, elbette ma’den-i Risaletten alınmıştır diye Risale-i Nur kabul etmiş... Ve İmam-ı Ali Radiyallahü Anhü kasidesinde Süyfan’a “İslâm Deccal’ı” namını vermesi, bize bir hüccet hükmüne geçmiş. Yalnız Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadisden başka, pek çok emareler ve büyüklerden gaybî ihbarlar vardır. Ve vâki-i hal vukuatiyle tam tasdik ediyor.
Hem ehl-i sünnetçe batıl olan mehdî-i muntazar budur ki: şia’ların bir kısmı “On iki imamdan birisi ölmemiş, bin senedir gizlidir, sonra meydana çıkacak, dünyayı islah edecek, Mehdi-i muntazar budur” ehl-i Sünnet bu fikre batıldır der. Yoksa Ehl-i sünnetin ekseriyetince kabulü olan ve intizar edilen Muhammed Mehdî hakkında hadisler var ve diyen ulemanın fikirlerini kabul etmediklerinin hikmeti şudur:
Ahir zamanda dinsizlik cereyanına karşı mukabele etmek, ancak ısevilerin hakiki dini, hakikat-ı Kur’ân’la ittihad ederek; Kur’ân ise esas ve imam olup, ısevî dini ona tabi’ olacağına işareten bir rivayette varki: “ısa (A.S.) gelir, namazda Mehdi’ye iktida eder”
{Bu hadis rivayetinin, bir kaç rivayet şekliyle ibn-ül Kesirin tasnif ettigi “Kitab-ün Nihaye” birinci cildinin 144. sahifesindedir. A.B.}
Eğer o kısım Ulemaların fikri gibi olsa, o halde ısevilik esas ve imam olması lâzım geliyor...”
{Osmanlıca şualar, s: 302-310.}
Böylece Hazret-i Üstâd’ın, Denizli Ağır ceza mahkemesi nezdinde yaptığı müdafaaname parçalarının -Isparta Savcılığı ve Mahkemesine verdiği üç parça istidalar dahil-her iki ehl-i vukuf raporlarına cevablar, sorgu hâkiminin kararnamesine itiraz, makam-ı iddianın iddianamelerine i’tirazlar ve direkt olarak mahkemede yaptığı müdafaa parçaları cem’an yirmi iki adet parçadan ibarettir.
Hazret-i Üstâd bu müdafaalarında, Savcının ve Mahkeme safahatının durumlarına göre bazen çok şiddetli ve heybetli bir tarzda, bazen çok mülayimane ve müsalâhakârane şekilde; ve bazen de ilim ve mantık din ve şeriat kaideleri içinde ve o atmosferde delil ve bürhanlarla sükûnet ve vakar içerisinde de konuşmuştur. Bu müdafaa parçalarının mecmuu bir araya gelse, yüzelli büyük
Risale-i Nur’un bir Üstadı İmam-ı Gazali ve birisi de Abdülkadir-i Geylani’dir. (Fakat tarikat cihetinde değil, hakikat cihetinde) birisi de ve en başta İmam-ı Ali (r.a.) olmasından bunların, ittifak ettikleri meseleler, elbette ma’den-i Risaletten alınmıştır diye Risale-i Nur kabul etmiş... Ve İmam-ı Ali Radiyallahü Anhü kasidesinde Süyfan’a “İslâm Deccal’ı” namını vermesi, bize bir hüccet hükmüne geçmiş. Yalnız Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadisden başka, pek çok emareler ve büyüklerden gaybî ihbarlar vardır. Ve vâki-i hal vukuatiyle tam tasdik ediyor.
Hem ehl-i sünnetçe batıl olan mehdî-i muntazar budur ki: şia’ların bir kısmı “On iki imamdan birisi ölmemiş, bin senedir gizlidir, sonra meydana çıkacak, dünyayı islah edecek, Mehdi-i muntazar budur” ehl-i Sünnet bu fikre batıldır der. Yoksa Ehl-i sünnetin ekseriyetince kabulü olan ve intizar edilen Muhammed Mehdî hakkında hadisler var ve diyen ulemanın fikirlerini kabul etmediklerinin hikmeti şudur:
Ahir zamanda dinsizlik cereyanına karşı mukabele etmek, ancak ısevilerin hakiki dini, hakikat-ı Kur’ân’la ittihad ederek; Kur’ân ise esas ve imam olup, ısevî dini ona tabi’ olacağına işareten bir rivayette varki: “ısa (A.S.) gelir, namazda Mehdi’ye iktida eder”
{Bu hadis rivayetinin, bir kaç rivayet şekliyle ibn-ül Kesirin tasnif ettigi “Kitab-ün Nihaye” birinci cildinin 144. sahifesindedir. A.B.}
Eğer o kısım Ulemaların fikri gibi olsa, o halde ısevilik esas ve imam olması lâzım geliyor...”
{Osmanlıca şualar, s: 302-310.}
Böylece Hazret-i Üstâd’ın, Denizli Ağır ceza mahkemesi nezdinde yaptığı müdafaaname parçalarının -Isparta Savcılığı ve Mahkemesine verdiği üç parça istidalar dahil-her iki ehl-i vukuf raporlarına cevablar, sorgu hâkiminin kararnamesine itiraz, makam-ı iddianın iddianamelerine i’tirazlar ve direkt olarak mahkemede yaptığı müdafaa parçaları cem’an yirmi iki adet parçadan ibarettir.
Hazret-i Üstâd bu müdafaalarında, Savcının ve Mahkeme safahatının durumlarına göre bazen çok şiddetli ve heybetli bir tarzda, bazen çok mülayimane ve müsalâhakârane şekilde; ve bazen de ilim ve mantık din ve şeriat kaideleri içinde ve o atmosferde delil ve bürhanlarla sükûnet ve vakar içerisinde de konuşmuştur. Bu müdafaa parçalarının mecmuu bir araya gelse, yüzelli büyük
Yükleniyor...