zamanın müceddidi olduğu fikrini uyandırıyor.” demişler?..

Elcevab: Hâşâ, bin defa hâşâ!.. Benim haddim değilki, o kerametleri benliğime mal edeyim. Belki benim pek çok kusurlarımla beraber, Risale-i Nurla iman hizmetinde çalışmamıza bir ikram-ı ilahî ve o hizmetin makbuliyetine dair bereketten gelen bir emareyi göstermek... Ve “Ne ile yaşıyor, nasıl geçiniyor?” diyenlere karşı, bereket-i İlâhiye bu hizmetimizi dünya maişetine alet etmeye mecbur etmiyor demektir.

Hem bu yazdığım hakikatlar benim fikrimin malı değil, belki herkesin kalbinin bir köşesinde bulunan bir Lümme-i rahmaniye ve melek-i ilham ve bir tarafında bir lümme-i şeytaniye ve vesvesesi bulunduğuna ehl-i hakikat ve Diyanetin hükümlerine binaen: Benim kalbimde dahi herkes gibi bazen ihtiyarımın haricinde ve fikrimin fevkinde hatırıma bir hakikat hutur eder. Yani Kur’ân’dan, manevî bir cânibten bir nevi ilham hükmünde bir güzel nükte ilham edilir demektir.

...Eskiden beri ehl-i hakikat mabeyninde câri olan, Üstâd’ına karşı fart-ı muhabbetten gelen fevkalhad hüsn-ü zanları tadil etmek ve nimett-î İlâhiyeye karşı küfrân ve inkâr etmemek niyetiyle: “Müceddidlik vazifesi olabilir” Fakat benim değildir, Risale-i Nur’undur. Bu zamana bakan Kur’ân’ın bir cilve-i hakikatıdır, Risale-i Nur onu temsil ediyor. Ben neci oluyorumki kendime dava edeyim.

Altıncı sehiv: Raporda “İşine gelirse ben Kürdüm, şâfiiyim... Biz Hanefi Ulemasının Türkçe ezan gibi kararını tanımayız” diyor demişler?..

Hem “ışine gelince, Kürtlük Türklük yoktur, Biz yek-vücuduz, Müslümanız, kardeşiz... ayrılığı reddeder, milletlerin birliğini çıkarır. Bu ise bir tezattır” diyorlar.

Elcevab: Bundan onbeş sene evvel

{1944 tarihinde bu itiraz ve tashihname yazıldığı için, o tarihten ondört sene geri gitsek,1930’da Barlâ daki mescidine tecavüz hadisesi vuku’ bulduğu anlaşılır. A.B.}



bir köyde yalnız, tazyik altında insafsız bazı memurlar hususi ibadethanemde “Türkçe ezan ve kamet yapacaksın” dediler. Bunların bütün bütün kanunsuz keyfî zulümlerine karşı o zaman yazdığım Hücumat-ı Sitte’nin zeylinde demiştim: “Ben hem şafiiyim, hem dilim Türkçe diğil... Hem hususi ibadethanemde yalnız bulunduğumdan, Hanefî mezhebinde bulunan bazı hocaların Türkçe ezana fetvaları bana şümulu olamaz” demiştim. “Onların kararlarını tanımıyoruz” dememişim.

Hem bütün arkadaşlarım ve Risale-i Nur eczaları şahittirler ki: Ben eskiden beri milliyetimizi İslâmiyet biliyorum. Kürtçülüğe hiç bir vakit taraftar olmadım ve terviç etmedim. Ve daima derdim ki: “Avrupa

Yükleniyor...