8- “Hurûc-u Deccal efsanesine kendine göre Hıristiyan Deccalı, Rusya’da tatbik edilen idare sistemi.. ve Müslüman Deccalı da “Süfyan” tavsif ve tayininde; Türk inkılâbının yaratıcısında ögrülen vasıf ve vaziyette ğöstermektedir ve Su-i kasdı telkinatla izhar etmiş bulunmaktadır...
Cevab: Bütün bütün hem İslâmiyetin ruhuna, hem Risale-i Nur’un mesleğine kendi yanlış manalarıyla -ki hem Müdafaanamemde hem iddianameye karşı itirazımda on vechile cevap verdiğimi olan gayet mahrem ve sekiz senede bir iki defa elime geçen- Bir risalenin aynı hakikat ve bir iki cümlesine ilişmek istemişler. Akide-i İslâma girmiş, bütün ümmet kabul etmiş Hurûc-u deccala “Efsane” demeleri ve “Rusya’daki bolşevizmin Ahirzamanda gelecek bir komitesi ve nümunesi göstermektedir” diye yazdığımız halde, yanlış mana verip; hem pek çok Ulema-i İslamın tasdikiyle müteaddit hadislere istinaden Süfyan hakkında -müdafaatımda yazdığım gibi- Bundan otuz sene evvel bazı tevillerini pek doğru olarak yazdığımızı; “Türk ınkılabının yaratıcısına bir hücum” gösteriyorlar. Yaratıcı Cenab-ı Hak’tır. Bu tabir küfre temas ediyor. Böyle tabiri isti’mal eden Risale-i Nur’un parlak hakaik-i ımaniyesini muhakeme edemez.
Yine Ehl-i vukufun raporunda; Birinci şua’, ışarat-ı Kur’âniye Risalesi’nin bir ayeti için: “Bu risale mahremdir. Sure-i Nisanın bir ayetidir” diye yazılı iken, “Taife-i Nisa bu esere el süremez, onlara memnu’dur, sakın onlara göstermeyiniz” şeklinde vermişlerdir...“
{Osmanlıca Sirac-ün Nur-2, s: 299.}
Denizli Savcısının Oyunu
Daha bunlara benzer çok câhilane ve ânûdane olan birinci ehl-i vukuf raporu bu gibi câhilliklerle, ahmaklıklarla doludur.
Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri Denizli Ağır Ceza mahkemesine sunduğ’u raporun garazkârlık ve vukufsuzluk taraflarını ıspatlayıp gösteren cevabları ile beraber, bazı müdafaât parçalarını da gördükten sonra, mahkeme heyeti meselenin esasına iyice vukufiyet peyda eder. Fakat âdil reis, çok sâkin ve gayet ağır başlılık içerisinde netice-i evrakı bekler. Bu arada yüksek bir ehl-i vukuf heyetinin teşkili için, hadise dosyasını kitap ve evrakıyla birlikte Ankara Ağır Ceza Mahkemesi riyaseti altında yüksek ilmî bir heyetin teşkil ettirilmesi ve onlara tetkiki yaptırılması için 9.3. 1944’de Ankara’ya gönderir.
Ankara birinci Ağır Ceza Mahkemesi Reisi Emin Böke’nin riyasetinde yetkili ve her birisi kendi dalında feylosof kadar yüksek ilmî seviyeye mâlik
Cevab: Bütün bütün hem İslâmiyetin ruhuna, hem Risale-i Nur’un mesleğine kendi yanlış manalarıyla -ki hem Müdafaanamemde hem iddianameye karşı itirazımda on vechile cevap verdiğimi olan gayet mahrem ve sekiz senede bir iki defa elime geçen- Bir risalenin aynı hakikat ve bir iki cümlesine ilişmek istemişler. Akide-i İslâma girmiş, bütün ümmet kabul etmiş Hurûc-u deccala “Efsane” demeleri ve “Rusya’daki bolşevizmin Ahirzamanda gelecek bir komitesi ve nümunesi göstermektedir” diye yazdığımız halde, yanlış mana verip; hem pek çok Ulema-i İslamın tasdikiyle müteaddit hadislere istinaden Süfyan hakkında -müdafaatımda yazdığım gibi- Bundan otuz sene evvel bazı tevillerini pek doğru olarak yazdığımızı; “Türk ınkılabının yaratıcısına bir hücum” gösteriyorlar. Yaratıcı Cenab-ı Hak’tır. Bu tabir küfre temas ediyor. Böyle tabiri isti’mal eden Risale-i Nur’un parlak hakaik-i ımaniyesini muhakeme edemez.
Yine Ehl-i vukufun raporunda; Birinci şua’, ışarat-ı Kur’âniye Risalesi’nin bir ayeti için: “Bu risale mahremdir. Sure-i Nisanın bir ayetidir” diye yazılı iken, “Taife-i Nisa bu esere el süremez, onlara memnu’dur, sakın onlara göstermeyiniz” şeklinde vermişlerdir...“
{Osmanlıca Sirac-ün Nur-2, s: 299.}
Denizli Savcısının Oyunu
Daha bunlara benzer çok câhilane ve ânûdane olan birinci ehl-i vukuf raporu bu gibi câhilliklerle, ahmaklıklarla doludur.
Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri Denizli Ağır Ceza mahkemesine sunduğ’u raporun garazkârlık ve vukufsuzluk taraflarını ıspatlayıp gösteren cevabları ile beraber, bazı müdafaât parçalarını da gördükten sonra, mahkeme heyeti meselenin esasına iyice vukufiyet peyda eder. Fakat âdil reis, çok sâkin ve gayet ağır başlılık içerisinde netice-i evrakı bekler. Bu arada yüksek bir ehl-i vukuf heyetinin teşkili için, hadise dosyasını kitap ve evrakıyla birlikte Ankara Ağır Ceza Mahkemesi riyaseti altında yüksek ilmî bir heyetin teşkil ettirilmesi ve onlara tetkiki yaptırılması için 9.3. 1944’de Ankara’ya gönderir.
Ankara birinci Ağır Ceza Mahkemesi Reisi Emin Böke’nin riyasetinde yetkili ve her birisi kendi dalında feylosof kadar yüksek ilmî seviyeye mâlik
Yükleniyor...