Denizli Savcısı da bu işi taahhüdüne almış olarak, davayı yürütecekti. Karavagonlara doldurulan Nur talebeleri, İstlerinde kapılar muhkemce kilitlendiği gibi, ayrıca da kalın demir şişleriyle dışardan kapılar iyice bağlanmıştı.
Isparta’dan nakledilip Denizli hapishanesine teslim edilen mazlumlar, zaman geçirilmeden, müdde-i umumî başlıyor istintak ve sorgulamalara... ılk başta hiç olmazsa seçkin Nur talebelerinden birkaç kişinin idamını kafasına koyarak, sorgulamalar yürüten Savcı, alel-acele bu işi beş on gün içerisinde bitirdikten sonra, dosyayı hazırlamış ve yine alelacele yerli bir iki lise muallimine tetkik ettirmek ve mutlaka menfi rapor aldırmak üzere anlaşmalı bir bilir kişi heyeti teşkil ettirdi.
Bu arada Üstâd Bediüzzaman Hazretleri, Savcının kesin ve kat’î emri ile kimseyle görüştürülmemesi ve konuşturulmaması için sımsıkı bir tecrid içinde bulundurulmuştur. Kanun taraflısı olan bir adliye müdde-i umumisi kendi makamının ve kanunların tatbikinden çok ötede ve çok başka bir tarz-ı muamele ile gayet gaddar bir şekil ve kanunsuz bir biçim içinde Üstâd’ı tazyik etmiştir. İlerde bu dediklerimizin ispatı yapılacaktır.
Hazret-i Üstâd, Denizli Savcısının Isparta Savcısından daha çok bir gayretkeşlik içersinde olduğunu müşahede edince, ilk başta mülâyim bir iki parça hakikat-ı hali dile getiren dilekçeleri iddia makamına gönderdi.
Bir kaç gün sonra da, 8.11.1943’te birinci ehl-i vukufa tevdi’ edilen dosya ve kitaplar hakkındaki raporları geldi. Bunun üzerine müdde-i umumi,dosyaları davanın evvela sorgu mahkemesinde yürütülmesine bıraktı. Sorgu hâkiminin kararnamesini de aldıktan sonra, dosyayı ağır cezaya sevketti.
Hazret-i Üstâd, bu kapalı sinsi direktifler altında alelacele menfi olarak hazırlanan ehl-i vukuf raporuna, Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde şiddetle itiraz etti.Göz önündeki açık garazkârlıklarını delillerle ispat eder ek ortaya du. Risale-i Nur’un tam tetkik edilebilmesi için yüksek bir ilmî hey’et taleb etti. Mahkeme, Üstâd’ın bu çok yerinde ve haklı olan isteğini uygun bularak kabul etti.
İşte, Üstâd Hazretleri ve Nur talebelerinin Denizli Adliyesi’nde ilk karşılaştıkları bu çok garazkârane muamelelerin bir örneği olan birinci ehl-i vukufun vukufsuz raporundan medar-ı ibret için bazı bölümlerini alıyor ve Üstâd’ın mahkeme nezdinde ona kaşı serdettiği müskit ve çürütücü cevaplarından bir kısmını barabar kaydetmek istiyoruz:
{Bu bölümler Üstâd Bediüzzaman’ın Denizli Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde birinci ehl-i vukuf raporuna karşı yaptıgı i’tiraz dilekçesindendir. A.B.}
Isparta’dan nakledilip Denizli hapishanesine teslim edilen mazlumlar, zaman geçirilmeden, müdde-i umumî başlıyor istintak ve sorgulamalara... ılk başta hiç olmazsa seçkin Nur talebelerinden birkaç kişinin idamını kafasına koyarak, sorgulamalar yürüten Savcı, alel-acele bu işi beş on gün içerisinde bitirdikten sonra, dosyayı hazırlamış ve yine alelacele yerli bir iki lise muallimine tetkik ettirmek ve mutlaka menfi rapor aldırmak üzere anlaşmalı bir bilir kişi heyeti teşkil ettirdi.
Bu arada Üstâd Bediüzzaman Hazretleri, Savcının kesin ve kat’î emri ile kimseyle görüştürülmemesi ve konuşturulmaması için sımsıkı bir tecrid içinde bulundurulmuştur. Kanun taraflısı olan bir adliye müdde-i umumisi kendi makamının ve kanunların tatbikinden çok ötede ve çok başka bir tarz-ı muamele ile gayet gaddar bir şekil ve kanunsuz bir biçim içinde Üstâd’ı tazyik etmiştir. İlerde bu dediklerimizin ispatı yapılacaktır.
Hazret-i Üstâd, Denizli Savcısının Isparta Savcısından daha çok bir gayretkeşlik içersinde olduğunu müşahede edince, ilk başta mülâyim bir iki parça hakikat-ı hali dile getiren dilekçeleri iddia makamına gönderdi.
Bir kaç gün sonra da, 8.11.1943’te birinci ehl-i vukufa tevdi’ edilen dosya ve kitaplar hakkındaki raporları geldi. Bunun üzerine müdde-i umumi,dosyaları davanın evvela sorgu mahkemesinde yürütülmesine bıraktı. Sorgu hâkiminin kararnamesini de aldıktan sonra, dosyayı ağır cezaya sevketti.
Hazret-i Üstâd, bu kapalı sinsi direktifler altında alelacele menfi olarak hazırlanan ehl-i vukuf raporuna, Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde şiddetle itiraz etti.Göz önündeki açık garazkârlıklarını delillerle ispat eder ek ortaya du. Risale-i Nur’un tam tetkik edilebilmesi için yüksek bir ilmî hey’et taleb etti. Mahkeme, Üstâd’ın bu çok yerinde ve haklı olan isteğini uygun bularak kabul etti.
İşte, Üstâd Hazretleri ve Nur talebelerinin Denizli Adliyesi’nde ilk karşılaştıkları bu çok garazkârane muamelelerin bir örneği olan birinci ehl-i vukufun vukufsuz raporundan medar-ı ibret için bazı bölümlerini alıyor ve Üstâd’ın mahkeme nezdinde ona kaşı serdettiği müskit ve çürütücü cevaplarından bir kısmını barabar kaydetmek istiyoruz:
{Bu bölümler Üstâd Bediüzzaman’ın Denizli Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde birinci ehl-i vukuf raporuna karşı yaptıgı i’tiraz dilekçesindendir. A.B.}
Yükleniyor...