Madem hakikat budur, sizlere ihtar ediyorum: Kur’ân’a dayanan Risale-i Nurla mübareze etmeyiniz. O mağlub olmaz. Fakat bu memlekete yazık olur.
{Dört defa mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler “Yazık olur” hükmünü ispat ettiler. S. N.}
O başka yere hicret eder, gider, yine tenvir eder.
Hem eğer başımdaki saçlarım adedince başların bulunsa, her gün biri kesilse; Hakikat-ı Kur’âniyeye feda olan bu baş, zendekaya ve küfr-ü mutlaka baş eğip bu hizmet-i ımaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem diye o üç taife taharricilere söylediğim gibi, size de söylüyorum. Yirmi seneden beri bir münzevinin elbette ifadedeki kusuruna bakılmaz.
Ramazan-ı şeriften bir gün evvel gizli düşmanlarım beni zehirledikleri zaman, şiddetli hastalığımda doktorun ihbarıyla hararetim kırk dereceden geçtiği sırada, bu hadise başıma geldi. Bu da bir kazay-i ılahîdir diye teslimiyetle sabrettim. Aynı bu senenin tarihini gösteren âyeti beni bütün bu müşkilâta karşı aynı bu senenin tarihini makam-ı ebcedi ile gösterdiği teselli beni kurtardı. Bu kazay-ı ılahînin bir sebebi, yeni talebelerden bir kısım zatlar ve benden uzak, sırr-ı ihlasa muvafık olmayan dünya cihetini Risale-i Nur ile arzu ettiğinden, bazı menfaat perest rakibleri; Yirmibeş sene evvel aslı yazılan ve sekiz sene zarfında bir veya iki defa elime geçen ve aynı vakitte kaybettirilen”Beşinci şua” bir yerde ele geçmesiyle, o kıskançlar onunla adliyeyi evhamlandırdığını ve aynı vakitte muvafakatım olmadan Ayet-el Kübra’nın tab’ olması ve nüshaları gelmesi, o Beşinci şua’ zannedilerek hükûmete aksetmiş, iki mesele birbiriyle karıştırılmıştır. Güya kanun-u medeniyeye karşı o mahrem risale ve bizde bulunmıyan,tab’ edilmiş diye ehl-i garaz bir habbeyi yüz kubbe yaparak, gadren bizleri şu hapishaneye sokturmaya sebebiyet verdiler.
Yükleniyor...