Elhasıl: Asya’da hüküm süren bir hükûmet, küfr-ü mutlakı mağlub eden Risale-i Nur ile mübareze edemez. Onunla müsalâhaya mecburdur. Bu milletin ekmek gibi bunun hakikatlarına ihtiyacı bulunduğunu pek kuvvetli delillerle ispat etmeye hazırım...
Madem Eskişehir mahkemesi, mahrem ve gayr-ı mahrem yüz risaleyi dört ay tetkikten sonra, yalnız bir iki risaleden hafif bir cezaya temas edecek bir iki noktadan başka mucib-i mes’uliyet bulmamış... Bizler dahi o cezayı muzaaf bir sûrette çektik.. Ve madem bir sene evvel Risale-i Nur’un bütün eczaları Isparta hükûmetinin eline geçti. Bir kaç ay tetkikten sonra sahiplerine iade edilmiş.. Ve madem cezadan sonra, Kastamonu’da sekiz sene zarfında şiddetli taharriyatta zabıtayı ve adliyeyi alâkadar edecek bir tereşşuh bulunmamış.. Ve madem bu son taharride hiç bulunmıyacak ve neşredilmeyecek bir tarzda kaç sene evvel odun yığınları altında saklanmış olduğu görüldü.. Hey’et-i zabıtaca tahakkuk etti.. Ve madem Kastamonu’da polis müdürü ve adliyesi o saklanmış zararsız kitapları bana iade etmek üzere kat’î söz verdikleri halde, ikinci gün birden Isparta’dan tevkif emri geldiğinden daha o emanetlerimi almadım, sevk edildim. Elbette ve elbette bu beş hakikata binaen, adliye ve müdde-i umumî benim çok ehemmiyetli bir hukukumu nazar-ı dikkate almaya vazifelerinin muktezasıdır.. Ve Hukuk-u umumiyeyi müdafaa eden adaletperver müdde-i umumiden ehemmiyetli bir hukuk-u amme hükmüne geçen bu şahsî haklarımı da müdafaa edeceğini ümitvarım, bekliyorum.
Yükleniyor...