Bu kısma ait jandarma Astsubayı İsmail Tunçdoğan’ın hatıratının son kısmını da dinliyoruz. “Vali Nevzat Tandoğan’la görüştükten sonra otele döndüğümüzde, Osman isimli bir talebesi kendisini bekliyordu. Üstâd ondan biraz yoğurt istedi. Akşamleyin beraberce iftar ettik. Hoca akşam namazını kıldı. Daha sonra otelde imam oldu, beraberce teravih namazı kıldık. O gece otelde yattık. Sabahleyin bir faytonla istasyona geldik. Polisler bineceğimiz yeri gösterdiler.

Tren yolculuğu esnasında kendisini Isparta’dan tanıyan bir zat, Üstâd’ın ziyaretine geldi.

{Bu zat, Barlalı .Çaprazzade Abdullah’tır ki, Isparta’ya evine vardıktan iki gün sonra, Üstâd’la görüştü diye sorguya çekilmiş ve ifadesi alınmıştı. A.B.}



Isparta’ya indiğimizde mahşeri bir kalabalık Hoca Efendi’yi karşılamaya gelmişti. Kendisini bir araba ile hapishaneye götürdük.

Yollarda araba paralarını yirmibeş kuruş, elli kuruş gibi-hep ben veriyordum. Ben Isparta adliyesinde iken bir gardiyan geldi, “Hoca seni istiyor” dedi. Ben de “buradan para almak için bekliyorum, alınca gelirim.” dedim.

Daha sonra bir başka gardiyan geldi, “Acele Hoca seni istiyor” dedi. Ben hemen hapishaneye gittim. Tabancamı baş gardiyana teslim ettim. ıkinci katta Hoca Efendi’nin yanına çıktım. Büyükçe bir semaver kaynıyordu. Hoca Efendi oturuyordu.Bana doğru parmağını uzatarak: “Gafil! paracıklarım gitti diye neden üzülüyorsun. Bu paraları vermek sana nasip oldu. Benim cüzdanım bile yok ki, sana para vereyim”dedi.

Sonra beni bırakmadı, iftara alıkoydu. Yine davetlisi olarak beraberce iftar ettik, namaz kıldık. Karşısında bir zat diz üstü oturuyordu. Meğer hapishane müdürü imiş. Hoca Efendi o zata: “Müdür Bey, bir telefon et. tren ne zaman kalkacak?” dedi.

Müdür bey, saat on ikide kalkacağını söyledi. Ayrılırken elini öptüm. “Bana hizmetin çok oldu, hakkını helâl et” dedi...”

{Son şahitler, s: 102.}



Böylece Hazret-i Üstâd, çok sevdiği talebelerinin mecma’ı olan Isparta’ya ve Isparta hapsinde toplanmış güzide talebelerine kavuşmuş oldu.

Yükleniyor...