Üstâd’ı yetmiş yaşındaki hasta haliyle, o mübarek Ramazanın çok sıcak gününde istasyona kadar yaya olarak götürdüler...”
{Son şahitler-1 ılk Baskı, s: 135.}
Selahaddin Çelebi’nin “Bilinmiyen Taraflarıyla Said-i Nursi adlı kitaba geçen ifade şekli ise böyledir:
“Mübarek Ramazan ayının sonlarında, oruçlu ve sıcak bir gündü. Nevzat. Bey’in kapısı yanında idim. Me’murlar Bediüzzaman’ı getirdiler. Beraberce içeriye Valinin odasına girdiler. Sonra me’murlar çıktı, kapı kapandı. ıçerden şiddetli sesler geliyordu . Bir ara zil çalındı kapıcı içeri girdi. Biraz sonra çıktı. Tam bu
esnada Bediüzzaman hiddetle Vâli Tandoğana: “ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Münzevi yaşıyorum. Kıyafet kanunu münzevilere tatbik edilmez. Ben dışarı çıkmıyorum, Beni icbarla siz çıkarıyorsunuz. Başından bul!” diyordu.
Bu esnada odacı, elinde yirmibeş kuruşluk âdi bezden yapılmış eski bir kasketle dışardan geldi. Valinin odasına girdi...“
{Bilinmeyen Taraflarıyla Said-i Nursi 2. Baskı, s: 309.}
İkinci şahidimiz: Üstâd’ın Kastamonu’dan muhafızı olarak refakat eden jandarma Astsubayı İsmail Tunçdoğandır. Hadisenin bu kısmı için şöyle diyor:
“Ankara ya geldiğimizd Saman pazarında bir otele indik. ıki yataklı bir oda bulduk. Hoca “ben ibadet ederim, yalnız kalmak istiyorum.” dedi. Az sonra bir komiser geldi. Hocayla görüşmek istedi. Komiser: “Vali seni istiyor, kalk gidelim” diye biraz kabaca hareket etti. Hoca: “Gitmem. ben ona dargınım” deyince, komiser Hoca’ya karşı biraz daha saygısızca hareket etti.
Yükleniyor...