Evet Altıokçu Vali başka bir sevdada... şapkayı Bediüzzaman’a giydirmek için yaptığı münasebetsiz, kanunsuz ve keyfice davranışından, onunla Üstâd Bediüzzaman arasında şiddetli münakaşalar cereyan etmiştir. ılim ile, kanun ile, mantık ile Bediüazzaman’a karşı mağlub ve perişan düşen bu herif, bu defa makamına, rejime ve kuvvete dayanarak fiilî tevessüle geçmek ister. Bir polise veya odacıya yirmibeş kuruş vererek dışardan bir kasket aldırır ve Bediüzzaman’ın başındaki külâha işaret ederek “Onu çıkar, bunu giy!” diye zoraki teklifte bulunur.
Hazret-i Bediüzzaman ise, boynunu göstererek:” Bu külâh ancak bu kelle ile beraber çıkabilir”
{Emirdağ-2 S:19, Zübeyir Gündüzalp’tan.}
der, reddeder.
Gözü dönmüş Vali, bu defa serpuşu eline alarak, bizzat kendi eliyle Bediüzzaman’ın başına geçirmek için ayağa kalkar ve Bediüzzaman’ın yanına gelir. Hadisenin burasında, az ilerde nakledeceğmiz Selahaddin Çelebi’nin rivayetinde zikredilecek durumdan başka, iki rivayet şekli daha vardır.Ankara ve Isparta’da isimlerini şu anda hatırlıyamadığım bazı Nur talebelerinden duyduğum kadarıyla iki rivayet şeklinden birisi şöyledir:
“Vali Nevzat Tandoğan kasketi eline alarak Üstâd’ın yanına geldiğinde, kendi eliyle başının üstüne kor ve sorar: sen şimdi kâfir oldun mu? Bediüzzaman ise “Hayır!.” der. Onu ben elimle ve kendi rıza ve ihtiyarımla koymadığım için, ben değil, kâfir sen oldun.” diye mukabele eder.
İkinci rivayet yolunda ise: Vali şapkayı Üstâd’ın başına koymaz. Koymaya teşebbüs eder, lâkin ellerini kaldırdığında havada dona kalır, bir şey yapmaz, durur.
Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Vali Tandoğan’ın dine karşı istihzası ve şahsî kin ve iğbirarının bir tezâhürü olan bu bedbahtça davranışından çok rahatsız olur ve çok ta mütessir olur. O halette Valiye dönerek: “Hey bedbaht, ben sizin bin senelik ecdadınızı temsil ediyorum, Onların bir vârisiyim. Senin bu hareketin keyfi ve küfrîdir.”dedikten sonra, şöyle beddua eder: “Başından bulasın!.”
Bu hadise, 13 Ekim 1943’de cereyan ettiğine göre, bir iki sene sekiz ay yirmi altı gün sonra, yani 9 Temmuz 1946’da; ıtikatsızlığın ve dinsizliğin kapkaranlık olan ümitsizliğinin halet-i ruhiyesi içerisinde bocalıyarak kendi eliyle kafasına tabancayı dayayıp intihar eden Vali Nevzat Tandoğan,
{Elli İnlü Vali, s: 575.}
bir mucahid Veliyullahtan yediği ma’nevî darbe böylece yerini bulur ve hayatının feci’ akibetinin intiharla noktalanmasıyla kendini gösterir.
Hazret-i Bediüzzaman ise, boynunu göstererek:” Bu külâh ancak bu kelle ile beraber çıkabilir”
{Emirdağ-2 S:19, Zübeyir Gündüzalp’tan.}
der, reddeder.
Gözü dönmüş Vali, bu defa serpuşu eline alarak, bizzat kendi eliyle Bediüzzaman’ın başına geçirmek için ayağa kalkar ve Bediüzzaman’ın yanına gelir. Hadisenin burasında, az ilerde nakledeceğmiz Selahaddin Çelebi’nin rivayetinde zikredilecek durumdan başka, iki rivayet şekli daha vardır.Ankara ve Isparta’da isimlerini şu anda hatırlıyamadığım bazı Nur talebelerinden duyduğum kadarıyla iki rivayet şeklinden birisi şöyledir:
“Vali Nevzat Tandoğan kasketi eline alarak Üstâd’ın yanına geldiğinde, kendi eliyle başının üstüne kor ve sorar: sen şimdi kâfir oldun mu? Bediüzzaman ise “Hayır!.” der. Onu ben elimle ve kendi rıza ve ihtiyarımla koymadığım için, ben değil, kâfir sen oldun.” diye mukabele eder.
İkinci rivayet yolunda ise: Vali şapkayı Üstâd’ın başına koymaz. Koymaya teşebbüs eder, lâkin ellerini kaldırdığında havada dona kalır, bir şey yapmaz, durur.
Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Vali Tandoğan’ın dine karşı istihzası ve şahsî kin ve iğbirarının bir tezâhürü olan bu bedbahtça davranışından çok rahatsız olur ve çok ta mütessir olur. O halette Valiye dönerek: “Hey bedbaht, ben sizin bin senelik ecdadınızı temsil ediyorum, Onların bir vârisiyim. Senin bu hareketin keyfi ve küfrîdir.”dedikten sonra, şöyle beddua eder: “Başından bulasın!.”
Bu hadise, 13 Ekim 1943’de cereyan ettiğine göre, bir iki sene sekiz ay yirmi altı gün sonra, yani 9 Temmuz 1946’da; ıtikatsızlığın ve dinsizliğin kapkaranlık olan ümitsizliğinin halet-i ruhiyesi içerisinde bocalıyarak kendi eliyle kafasına tabancayı dayayıp intihar eden Vali Nevzat Tandoğan,
{Elli İnlü Vali, s: 575.}
bir mucahid Veliyullahtan yediği ma’nevî darbe böylece yerini bulur ve hayatının feci’ akibetinin intiharla noktalanmasıyla kendini gösterir.
Yükleniyor...