Nuriye hükmüne geçti. Tenkid fikriyle, takdire başladılar. Hatta Denizli’de hiç haberimiz yokken, fevkalâde perde altında matbu’ Ayet-el Kübra ‘yı resmî ve gayr-i resmi pek çok adamlar okudular. ımanlarını kurtardılar. Bizim hapis musibetimizi hiçe indirdiler...”

{Lem’alar - Envar Neşriyat- s: 263. Bu ricarım geri kalan kısımları Denizli hapsi sırasında yazılacaktır.}



Lahika mektuplarından hadisenin mahiyeti

Hadiseyi daha açıklığıyla ifade eden Hazret-i Üstâd’ın üç adet mektupları vardır. Birinci ile ikinci mektupların ifade tarzlarından, sanki Üstâd’ın tevkifinden evvel kaleme alınmış ve Isparta’ya gönderilmiş. Fakat hadisenin başlangıcı Ramazan-ı şerifin başında olması, o ise 19.9.1943`te olduğu ve resmî kayıtlarda, Hazret-i Üstâd’ın evinin son arama günü 20.9.1943’te olduğu ve Hazret-i Üstâd’ın bu tarihten sonra tevkif edildiğinin yazılması ile; ve mektuplarda geçmiş bir hadiseden haber vermeleri hasebiyle, onun tevkifinden sonra Kastamonu hapsinde veya nezarethanesinde yazıldığını göstermektedir.

Bu mektupların bazı kelime ve ifade tarzlarının değişikliğinden başka, aynı şeyler ve aynı manalardır.

Risale-i Nur’un silsile-i kerametinden

{“Risale-i Nur’un silsile-i Kerametinden” tabiri bu mektuptan ve bu tarihten sonra başlar. Daha öncelerinde her defasında Gavs-ı Geylâni’nin silsile-i kerameti diye yazılmaktaydı. Emirdağ-ı Mektuplarında bu sır daha da açık yazılmıştır. A.B.}



“Mu’cizat-ı Ahmediye” ve kerametli “Yirmidokuzuncu Söz“ ve ”İşarat-ül i’caz” himayetkârane ve mu’cizane yeni bir kerametleri şudur ki: Bu Ramazan-ı şerif başında doktorun ihbarı ile ve kuvvetli emarelerin delâletiyle ve birden hararet kırk dereceden geçmesiyle tebeyyün eden, zehirlemekten gelen şiddetli hastalık hengâmında, kardeşimiz Atıf’ın habbe gibi hadisesini, hariç vâliler kubbe yaparak buranın hem adliye, hem zabıta, hem vilayetine şifrelerle Risale-i Nur aleyhine sevk edildiği aynı zamanda; iki saat evvel mu’cizat-ı Ahmediye (A.S.M) İstanbul’dan koşup gelmiş, masada iken; Yirmidokuzuncu söz ve kerametli İşarat-ü1 İ’caz Tosya kasabasından imdada gelmiş gibi, aynı vakitte yaldızlı cildleri ile masa üzerinde dururken; Onların müsadere endişesi ve elliden ziyade sair risalelerin de namazsız ellerin zabıtına geçmek ihtimali ve şiddetli hastalığın konuşturmama vaziyetiyle beraber, Risale-i Nur’un o üç kerametli risaleleri öyle harika bir himayet ve muhafazaya vesile ve o zehirlenmeye panzehir ve tiryak oldu ki, bu hale müttalî’olan bizler şimdi de hayretteyiz. Güya hiç bir hastalık yokmuş gibi, gayet kuvvetli hem şiddetli tokatlar vurarak, o

Yükleniyor...