Plân tatbik edilmişti,17.9.1943’de plânladıkları şekilde müthiş bir zehiri Hazret-i Üstâd’a yutturmayı başardılar. Ertesi günde de, gelen şifreli emirlere uyularak, Üstâd’ın menzili daha çok şiddetli bir surette arandı. Üstâd’ın o günü zehirin te’sirinden hastalığı dolayısıyla mutlaka istirahatta bulunması ve konuşmaması ve ferahlatıcı işlerle ferahlandırılması elzem ve tıbben zarurî iken ve o günün geçen gecesinde harareti 41 olmuşken; arama başlanmıştı. Arama gününde birden hararet otuz altıya düşmüştü. Taharriye gelen müdde-i umumî ve komserlere Üstâd Hazretleri lâzım gelen dersleri vermişti. O gündede aradıkları şeyi bulamamışlardı. Sureten ve siyaseten yine bir şey demeden çekip gitmişlerdi. Zehir plânı tutmayınca ve bu aramada da aradıkları şeyin bulunmayışına rağmen, gelen emir; kesin tevkif... Ve tekrar taharri...
20.9.1943 günü üçüncü kez olarak Üstâd’ın evi arandığı gibi, o günü sabahtan akşama kadar, “kimler geliyor, kimler gidiyor” diye gizli ajanlar vasıtasıyla gözetlendi. Aynı günde Üstâd’ın hizmetkârı Çaycı Emin’in evi de
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 501.}
didik didik arandı. Fakat hiç bir şey bulunamamıştı. Bu son defaki Üstâd’ın evinin aranmasında odun ve kömürlerin içleri ve altları da aranmıştı. Kömürlerin altına saklanan “Yirmidördüncü Lem’a” Risalesi-ki kadınların örtünmelerini emreden Ayet-i Kerimenin ilmî bir tefsirinden ibarettir.- bulunmuştu. Sikke-i Tasdik-i Gaybinin parçaları vesaire de ele geçmişti. Ama bu yirmidördüncü Lem’a risalesi bahane olmuştu. Bu risale olsaydı, olmasaydı, yine de bu tevkif mutlaka olacaktı. Ama bu, bir serrişte oldu. halbuki hadise ve mesele Beşinci şua’ risalesi idi...
Acaba Beşinci şua’ Ne idi?
Evet, pek çok yaygara, evham ve velveleler içinde hükûmetin, emniyetin ve ajanlarının aramaya seferber olduğu Beşinci şua’ risalesinin mahiyeti ise: Ahir zaman hadiselerinden haber veren peygamberimizin mu’cizekâr söz ve hadislerinin, küllî ve umumî, şahıs tayin etmeden ve ancak hadiselerin
Yükleniyor...