“... Sakın dikkat ediniz, ihtilâf-ı meşrebinizden ve zayıf damarlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinden ehl-i dalâlet istifade edip birbirinizi tenkid ettirmeye meydan vermeyiniz. ıhlâs risalesinin düsturlarını her vakit göz önünde bulundurunuz. Yoksa az bir ihtilâf bu vakitte Risale-i Nur’a büyük zarar verebilir. Hatta sizden saklamam;- İşte şimdi Feyzi de, Emin de biliyorlar ki- Mabeyninizde gayet ehemmiyetsiz bir tenkid, bize burada zarar veriyor gibi, size-hiç bilmediğim halde-bu noktaya dair iki mektup yazdım ve ruhen çok endişe ediyordum. Acaba yeni bir taarruz mu var? diye muztarib idim. Hem o zarardandır ki; Mübarek Hüsrev’in gelmesiyle
{Hüsrev Altınbaşak, ihtiyat askerliğini İstteğmen olarak bitirip geldiğ tarihi bildirmektedir. A.B.}
Yeni bir şevk ve sür’atle bize Hizb-ün Nurî nin arkasına ilhak edilen münacaat parçası on beş gün te’hire uğradı. Onbeş gün evvel bize geleceğini tahmin ediyordum.
ınsan kusursuz olmaz ve rakibsiz de olmaz. Risale-i Nur’un kahraman şâkirtleri her müşkilâta galebe ettikleri gibi, inşaalah bu ehemmiyetli ve dehşetli mevsimde yine galebe ederler...”
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 450.}
Hadisenin neticesini ve Üstâd’ın memnuniyetini ve tebrik ve tahsinlerini bildiren bir mektubu:
“Aziz, Sıddık, mübarek Kardeşlerim!
Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür ediyorum ki; Bu acib zamanda sizin gibi halis, muhlis, mahviyetli, fedakâr kardeşleri bize ihsan eylemiş. Bu defa Hüsrev’in, Hafız Ali’nin, Hafız Mustafa’nın, küçük Ali’nin birbirine hitaben yazdıkları dört mektuplarını okudum. En derin kalbimizde bir sürur, bir hiss-i şükran, bir memnuniyet hissettim. Bu çok kıymettar kardeşlerimin ne derecede alîhimmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım.. Ve Risale-i Nur böyle kuvvetli ve halis ellere tevdi’ edildiğinden bize kat’î kanaat verdi ki, Risale-i Nur mağlub olmıyacak. Bu kuvvetli tesanüdlerini daima yaşattırıp parlattıracak...
Evet kardeşlerim, sizler ihlâs sırrını tam muhafaza ediyorsunuz. Tefrika içinde vahdetinizi muhafaza, hakikaten bir harikadır: Hafız Ali’nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazu’ içinde ihlâsı ve fena fil-ihvan düsturunu muhafaza etmesi..Ve Hüsrev’in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmıyacak bir derecede tedbiri ve dirayeti.. Ve Hafız Ali gibi
{Hüsrev Altınbaşak, ihtiyat askerliğini İstteğmen olarak bitirip geldiğ tarihi bildirmektedir. A.B.}
Yeni bir şevk ve sür’atle bize Hizb-ün Nurî nin arkasına ilhak edilen münacaat parçası on beş gün te’hire uğradı. Onbeş gün evvel bize geleceğini tahmin ediyordum.
ınsan kusursuz olmaz ve rakibsiz de olmaz. Risale-i Nur’un kahraman şâkirtleri her müşkilâta galebe ettikleri gibi, inşaalah bu ehemmiyetli ve dehşetli mevsimde yine galebe ederler...”
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 450.}
Hadisenin neticesini ve Üstâd’ın memnuniyetini ve tebrik ve tahsinlerini bildiren bir mektubu:
“Aziz, Sıddık, mübarek Kardeşlerim!
Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür ediyorum ki; Bu acib zamanda sizin gibi halis, muhlis, mahviyetli, fedakâr kardeşleri bize ihsan eylemiş. Bu defa Hüsrev’in, Hafız Ali’nin, Hafız Mustafa’nın, küçük Ali’nin birbirine hitaben yazdıkları dört mektuplarını okudum. En derin kalbimizde bir sürur, bir hiss-i şükran, bir memnuniyet hissettim. Bu çok kıymettar kardeşlerimin ne derecede alîhimmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım.. Ve Risale-i Nur böyle kuvvetli ve halis ellere tevdi’ edildiğinden bize kat’î kanaat verdi ki, Risale-i Nur mağlub olmıyacak. Bu kuvvetli tesanüdlerini daima yaşattırıp parlattıracak...
Evet kardeşlerim, sizler ihlâs sırrını tam muhafaza ediyorsunuz. Tefrika içinde vahdetinizi muhafaza, hakikaten bir harikadır: Hafız Ali’nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazu’ içinde ihlâsı ve fena fil-ihvan düsturunu muhafaza etmesi..Ve Hüsrev’in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmıyacak bir derecede tedbiri ve dirayeti.. Ve Hafız Ali gibi
Yükleniyor...