Böylece, zulmet ve nifak ehli ve tarafı zulüm ve nifak, cebir ve kuvvet, hile ve şeytanet plânlarını çevirip dururlarken; Nur ehli ve tarafı da doğruluk, hakikat, ilim, akıl, sadakat, iman ve Kur’ân, Nur ve ziya ile mukabele ediyordu.
Bu yazdıklarımızın sübutunu gösteren ve vakıalar halinde cereyan şeklini ve Üstâd’ın bunları hissederek yaptığı karşı tedbir diktelerini bildiren maddeler, Hazret-i Üstâd’ın Kastamonu’dan yazıp Isparta’ya gönderdiği mektuplarından okunmaktadır. Bunlardan bazılarını kaydediyoruz. (Gerçi alttaki ilk mektup, Isparta’da henüz beraat hadisesi olmazdan evvel ise de, yine bir derece bu hadisatın ucunu göstermektedir.)
Evvela Hükûmet’in tutumunun zahiren değişikliğini ve Din ile bir nevi müsalâha şeklini ihsas eden şu malumatlardır:
“... Mektubunuzu almadan iki gün evvel gördüğüm bir rü’yayı beyan ediyorum, şöyleki gördüm: şimdiki reis veya şimdiki reisler, tanıdığım ehemmiyetli bir iki hocaya hilafet rütbesini ve mes’elelerini tatbik etmeye.. Ve hilafet o hocalara veya reislere hangisine verileceğini rüyada anlamadım.. ve o netice-i kararları bana göstermek için, bana karşı geldiklerini gördüm. Sonra uyandım, sabahleyin kardeşlerime söyledim, dedim: Allahû a’lem Isparta havalisinde Risale-i Nur’un maddî mağlubiyeti içinde, ma’nevî gâlibiyeti olmuşki; Büyük makamat-ı resmiyeden en mühim mesail-i İslâmiye medar-ı bahs olacak. Biz Isparta’da o musibetin ne derece ileri gittiğini bilemediğimizden ve çoktanberi de, ne hal-ı alemden ve ne de resmi halden anlamayıp dinlemediğimiz halde, bu rü’yanın rü’yay-i Sadıka olduğuna bir emare olan beni bir gün baktırdı. O emare şudur ki: Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir talebesi Ankra’dan gelip, ben sormadan dedi: “Reis (ısmet) Kur’âna yeni bir tefsir yazmaya emretmiş. O da yazıyormuş.
Yükleniyor...