“Almancı” nâmiyla hakaretlere ma’ruz bırakmaktan çekinmediler. Halbuki, ben lillahilhamd Risale-i Nur’un irşadiyla hakaik-i imaniyeyi ve kuraniyeyi, değil küre-i arzdaki cerayanlara, belki bana verilse de bütün dünya saltanatına da alet edemem. Ben yalnız hakikatçı ve imancı ve Kur’âncı Risale-i Nur’un bir hadimiyim..”
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 65.}
Bir bayram münasebetiyle Üstâdı’na gönderdiği bir hediyesinin adem-i kabulü üzerine, Ahmed Nazif Çelebi’nin Üstâda yazdığı ikinci bir fıkrasından:
“Çok Aziz ve çok kıymetli müşfik ve fedakâr Üstâd-ı a’zamım, efendim Hazretleri!
Hazineler dolusu mücevherattan daha fazla kıymetli, hatta bu fânî dünya hayatının zinetleriyle ölçülemiyecek derecede kıymettar mektubunuzu, mübarek Ramazan-ı şerifin yirmi üçüncü günü akşamı, iftardan on dakika evvel postadan aldım. Cenab-ı Allah kabul buyursun, iki iftarı bir yaptım. Elhamdülillah haza min fadli Rabbî...
...Bizim ve gerekse mübarek Zekeriya kardeşimizin kıymetsiz, değersiz hediyelerini; me’zuniyetsiz kabul ederek takdim etmek cesaretinde bulunduğumdan mütevellit aziz Üstâdımın adem-i kabul ve hoşnutsuzluğuyla tekdiratına maruz kalacağımdan korkarak, intizarda iken, müvezzi’ iki mektubu verdi. ıftar vakti dar olduğundan ayakta zarfı açtıktan sonra, kıymet takdir edemiyeceğim çok şirin ve câzib olan hatt-ı fazılaneniz sanki “Korkma” diye hitap ediyormuş gibi tebessüm ederek, gözüme ilişince sürurumdan okuyamadım. Hemen haneme koşarak okumaya başladım.
şefkatli Üstadım! Hizmet-i Kur’ânda ve Risale-i Nur’un neşriyatındaki zerre-i vâhide kabilinden olan mesâimin nezd-i âli-i Üstadanelerinde hüsn-ü kabule mazhariyeti; zaif, fakir, aciz hizmetkârınız ve iktidarsız, idrâkı nakıs, ihatası dar, şuuru muhtell talebenizi ne derece sevinç ve sürura kalb ettiğini ta’rif edemem.
Böyle ma’nevî ve kudsî takdirata mazhar buyurulan ve bizim gibi günahkârlara otuz senelik iştiyakla, on senelik münacât ve niyaz mukabilinde siz Üstâd’ımızı ihsan buyuran.. Ve kullarının isyanlarına bakmıyarak her istediklerini bilen ve işiten ve “Bellağa ma bellağ” veren ve bütün mükevvenatı yed-i kudretinde tutan ve herşeye sahip ve mâlik ve hâkim bulunan Canab-ı Hak ve feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine ne suretle hamd ve şükür edeceğimi bilemiyorum...
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 65.}
Bir bayram münasebetiyle Üstâdı’na gönderdiği bir hediyesinin adem-i kabulü üzerine, Ahmed Nazif Çelebi’nin Üstâda yazdığı ikinci bir fıkrasından:
“Çok Aziz ve çok kıymetli müşfik ve fedakâr Üstâd-ı a’zamım, efendim Hazretleri!
Hazineler dolusu mücevherattan daha fazla kıymetli, hatta bu fânî dünya hayatının zinetleriyle ölçülemiyecek derecede kıymettar mektubunuzu, mübarek Ramazan-ı şerifin yirmi üçüncü günü akşamı, iftardan on dakika evvel postadan aldım. Cenab-ı Allah kabul buyursun, iki iftarı bir yaptım. Elhamdülillah haza min fadli Rabbî...
...Bizim ve gerekse mübarek Zekeriya kardeşimizin kıymetsiz, değersiz hediyelerini; me’zuniyetsiz kabul ederek takdim etmek cesaretinde bulunduğumdan mütevellit aziz Üstâdımın adem-i kabul ve hoşnutsuzluğuyla tekdiratına maruz kalacağımdan korkarak, intizarda iken, müvezzi’ iki mektubu verdi. ıftar vakti dar olduğundan ayakta zarfı açtıktan sonra, kıymet takdir edemiyeceğim çok şirin ve câzib olan hatt-ı fazılaneniz sanki “Korkma” diye hitap ediyormuş gibi tebessüm ederek, gözüme ilişince sürurumdan okuyamadım. Hemen haneme koşarak okumaya başladım.
şefkatli Üstadım! Hizmet-i Kur’ânda ve Risale-i Nur’un neşriyatındaki zerre-i vâhide kabilinden olan mesâimin nezd-i âli-i Üstadanelerinde hüsn-ü kabule mazhariyeti; zaif, fakir, aciz hizmetkârınız ve iktidarsız, idrâkı nakıs, ihatası dar, şuuru muhtell talebenizi ne derece sevinç ve sürura kalb ettiğini ta’rif edemem.
Böyle ma’nevî ve kudsî takdirata mazhar buyurulan ve bizim gibi günahkârlara otuz senelik iştiyakla, on senelik münacât ve niyaz mukabilinde siz Üstâd’ımızı ihsan buyuran.. Ve kullarının isyanlarına bakmıyarak her istediklerini bilen ve işiten ve “Bellağa ma bellağ” veren ve bütün mükevvenatı yed-i kudretinde tutan ve herşeye sahip ve mâlik ve hâkim bulunan Canab-ı Hak ve feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine ne suretle hamd ve şükür edeceğimi bilemiyorum...
Yükleniyor...