kat’iyyen başka bir ma’lûmat edinmemiştim. O seneden beri Cenab-ı Rabb-ül Âlemin Hazretlerinden niyazımda daima beş vakit dualarımda “Ya Rab bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” niyazında iken, bundan üç sene evvel, yani hicri 1357 ve miladi 1938 senesinde ınebolu’da bir kahvede Kastamonulu

{Bu fıkranın yazılış tarihi de 1941’de olduğu ortaya çıkmış oluyor. A.B.}



bir zavallı sarhoşun sitayişle bahsettiğ bir zatın Kastamonu’da mevcudiyetini ve menfi olarak bulunduğunu işittim. Dikkat ettim ve tahkik ve ta’mik ettim, anladım ki: Otuz senedir kalbimde saklı olarak taşıdığım o zamanki “Said-i Kürdi” olduğunu hayretle öğrendim... Ve kalbimdeki sevgi günler geçtikçe ateşlendiğini hissettiğimden her tehlikeyi göze alarak, ziyaret edip mübarek ellerini öpmek lâzım ve şart olduğunu bildim. Ziyaretimde Yeni Said’in ism-i mübarekleri “Bediüzzaman Said-i Nursi” ve “Risale-i Nur müellifi ve sahibi olarak buldum. Kemal-i aşk ve ihlâsla sarıldım. Ve benim yegâne mürşidim ve rehberim ve büyük Üstadım o Risale-i Nurdur dedim. Bana o hadsiz ihsanatı hidayet ve inayet buyuran Cenab-ı Hakk’a Kur’ân-ı Hakimin harfleri adedince şükrederek Elhamdülillahi Haza Min Fazli Rabbi dedim

{Evet bazı ehl-i velayetin ileride talebesi olacak zatlar, daha dunyaya gehneden evvel, hiss-i kablelvuku’un inkişafiyle kerametkârane keşfettikleri gibi, Risale-i Nur’un talebelerinin mühimlerinden bir kaç zat dahi çok zaman evvel bir hiss-i kabl-el vuku’ ile ileride Said ile alakadar bir surette bu nura hizmet edecegini hissetmiş. İşte onların birisi Nazif’tir. Said-i Nursi.}



Risale-i Nur’a intisab etmezden evvel, maddî ve dünyevî her işlerimizde ve ticarethanemizin kazançlarında ve şahsî ve hususî işlerimizde, Risale-i Nur’a intisabtan sonraki hârikulâde farkları ve bereketleri görmekle beraber, en büyük bir ticaret sahibi veya mes’ud bir zenginin müreffeh ve serbestliğinden daha fazla ferah ve sürûr ve serbest yaşayış tarzında sıhhat ve afiyetle Elhamdülillah mes’udane imarar-ı hayat eylemekte olduğumuzu ve Risale-i Nur’un kudsî lütuf ve kerametlerine medyun bulunduğumuzu i’tiraf ve tasdik ederiz...

Bu içinde bulunduğumuz Alman ve İngiliz harbinin bidayetinden devamı müddetince, hadsiz zındık ve münafıkların hiç yoktan sebepsiz olarak, şahsıma bir isnadat olsun için, gerek münevver fikirli âlim ve gerekse câhil, mülhid hemen hemen -Bir kaç dostlarım müstesna- Bütün memleket halkı kudsî hizmetimden küstürmek için; şeytan aleyhi mayestahik bütün memleket halkını iğfal ederek aleyhime tahrik etmiş olacaktır ki: “Nazif muhalif bir siyasetle ittihad-ı İslama taraftardır. Siyaset propagandası yapıyor” zihniyeti şiddetle aleyhimde memleket halkına ve erkân-ı hükûmete kadar sirayet ettiriyorlardı. Bütün şeytanların tecessüsleri tahrik edilmiş, güya aleyhtarlarım benden bir intikam hissiyle giyabımda hem müthiş cereyanı şiddetlendirmek için, kendilerince menfur tekâkkî etikleri

Yükleniyor...