Önceleri Kürtlere Karşı Bir Nefret, Soğukluk Bende Varken...
Üstâdımızın lisan-ı kalı gibi, hali de bedi’ olduğundan onu gören hayretle ona bakardı. Çünki kıyafeti, hali, hareketi kimseye benzemiyordu. Onun için onun şemaili hiç hatırımdan çıkmaz. ılk gördüğüm zaman, Orta okulda talebe olduğum halde, kıyafeti bende öyle te’sir bırakmaştı ki; ecnebi kılığını bir şiar-ı medeniyet telâkki eden Avrupa mukallidlerine kaşı içimden bir nefret hasıl olmuştu.
Hatta önceleri Kürtlere karşı bende nefret hissi, bir soğukluk vardı. Bizde Kürtlere hakaret ederler, hakir görürler. Elekçilere, çingenelere de Kürt derlerdi. Üstâd’ı gördükten ve onun samimi, şefkatli, ali-cenab, imanlı, Merhametli tavır ve sözlerini dinledikten sonra; fakirlere, Kürt denilen kimselere; ıman, cihad ve din kardeşlerimize bir muhabbet ve bir hürmet hasıl oldu. Eskiden konuşmak istemediğim, o kılık kıyafeti bize benzemiyen kimselere karşı bir sevgi hasıl olmuştu.
Zulmün şiddetli devrinde, polisten, jandarmadan çok çekinildiği zamanlarda, aynı eski kılık kıyafetiyle ve sert ve dik adımlarla polis nezaretinden vali konağına doğru gidişini(Üstâd’ın) ve etraftan halkın ona hayretle bakışını, ürpererek seyredişimi hiç unutmam.
O zaman ben ve birkaç arkadaşım Kastamonu Lisesi bahçesinde idik. ımanı, inancı yüzünden ve her halinden okunan bu vatanın kahraman evlâdı; halıyla ,tavrıyla müstevlilerin medeniyet nemına telkin ettikleri sehtekar zihniyete azimla karşı duruyordu. Bu hali ben o zaman düşünemiyordum. Fakat içimde dinsizlere, din aleyhindekilerine karşı bir nefret hasıl olmuştu. Üstâd’ımın lisan-ı hali bana bu dersi verdiği gibi; onun daima Allah’a iman, ahirete iman, Kur’ân’ın kudsiyeti, dinsizleri sevmemek, onlara taraftar olmamak halini telkin etmesi, zihinlere nakşediyordu...”
{Son şahitler-1, s: 362-398.}
Abdullah Ağabey’in Başka Bir Hatırasından
“1943 senesi baharında, okulların ta’tiline yakın, ziyaretine gitmiştik. Bize uzun ahlâkî ve imanî dersler verdikten sonra, söylediği şu sözlerini hiç unutmuyorum:
“Kardeşlerim, çoktandır sekiz seneden fazla bir yerde kalmamışım şimdi buraya geleli sekiz sene oluyor. Bu sene herhalde ya vefat edeceğim veya başka yere gideceğim. Belki bir daha görüşemeyiz. Bir zaman gelecek her tarafta Risale-i Nur’un talebeleri bulunacak... birbirinizden ve Risale-i Nur’dan ayrılmayınız.”
Üstâdımızın lisan-ı kalı gibi, hali de bedi’ olduğundan onu gören hayretle ona bakardı. Çünki kıyafeti, hali, hareketi kimseye benzemiyordu. Onun için onun şemaili hiç hatırımdan çıkmaz. ılk gördüğüm zaman, Orta okulda talebe olduğum halde, kıyafeti bende öyle te’sir bırakmaştı ki; ecnebi kılığını bir şiar-ı medeniyet telâkki eden Avrupa mukallidlerine kaşı içimden bir nefret hasıl olmuştu.
Hatta önceleri Kürtlere karşı bende nefret hissi, bir soğukluk vardı. Bizde Kürtlere hakaret ederler, hakir görürler. Elekçilere, çingenelere de Kürt derlerdi. Üstâd’ı gördükten ve onun samimi, şefkatli, ali-cenab, imanlı, Merhametli tavır ve sözlerini dinledikten sonra; fakirlere, Kürt denilen kimselere; ıman, cihad ve din kardeşlerimize bir muhabbet ve bir hürmet hasıl oldu. Eskiden konuşmak istemediğim, o kılık kıyafeti bize benzemiyen kimselere karşı bir sevgi hasıl olmuştu.
Zulmün şiddetli devrinde, polisten, jandarmadan çok çekinildiği zamanlarda, aynı eski kılık kıyafetiyle ve sert ve dik adımlarla polis nezaretinden vali konağına doğru gidişini(Üstâd’ın) ve etraftan halkın ona hayretle bakışını, ürpererek seyredişimi hiç unutmam.
O zaman ben ve birkaç arkadaşım Kastamonu Lisesi bahçesinde idik. ımanı, inancı yüzünden ve her halinden okunan bu vatanın kahraman evlâdı; halıyla ,tavrıyla müstevlilerin medeniyet nemına telkin ettikleri sehtekar zihniyete azimla karşı duruyordu. Bu hali ben o zaman düşünemiyordum. Fakat içimde dinsizlere, din aleyhindekilerine karşı bir nefret hasıl olmuştu. Üstâd’ımın lisan-ı hali bana bu dersi verdiği gibi; onun daima Allah’a iman, ahirete iman, Kur’ân’ın kudsiyeti, dinsizleri sevmemek, onlara taraftar olmamak halini telkin etmesi, zihinlere nakşediyordu...”
{Son şahitler-1, s: 362-398.}
Abdullah Ağabey’in Başka Bir Hatırasından
“1943 senesi baharında, okulların ta’tiline yakın, ziyaretine gitmiştik. Bize uzun ahlâkî ve imanî dersler verdikten sonra, söylediği şu sözlerini hiç unutmuyorum:
“Kardeşlerim, çoktandır sekiz seneden fazla bir yerde kalmamışım şimdi buraya geleli sekiz sene oluyor. Bu sene herhalde ya vefat edeceğim veya başka yere gideceğim. Belki bir daha görüşemeyiz. Bir zaman gelecek her tarafta Risale-i Nur’un talebeleri bulunacak... birbirinizden ve Risale-i Nur’dan ayrılmayınız.”
Yükleniyor...