At üstünde bile vaktini boşa geçirmez, risale tashih ederdi.
Mektupları ve risaleleri dağda veya evde tebyiz ederdim. Yahut da Üstâd’ın ağzından kaydeder yazardım. Atla dağa giderken, yolda bile boş durmazdı. Siyah bir atı vardı. Hayvanın üzerinde eserlerini tashih edeceği zaman, dizginini tutmadığımız halde, at kendiliğinden dururdu.
Bir gün kırda namaz kılıyorduk. Namaz esnasında yanımıza iki casus geldi. ıki üç metre kadar yaklaştılar. Ben korktum ve telâşlandım. Namazdan sonra Üstâd bana : “Senin telâşın benim namazımı da teşviş etti” dedi.
Üstâd’ın arabî türkî Umum Eserlerini Kendisine Okudum
Üstâd’ın kendi eserleri olan Risale-i Nur’un Arabî, Türkî eserlerinin tamamını kendisine okudum. O da dinledi. İşte ben bununla iftihar ederim.
Vali Avni Doğan Üstâd’a En Ziyâde Eziyet Edendi
Üstâd’a en çok sıkıntı veren ve eziyet eden Avni Doğan’dı. Vali Mithat onun kadar eziyet etmemişti. Mithat Altıok, ıttihad ve Terakki fırkasında kâtipmiş. Üstâdı ta o zamanlardan beri tanıyordu. Belediye reisinin evinde Üstâd’la görüşmek istedi. Fakat Üstâd görüşmeyi kabul etmedi...”
{Son şahitler-2, s: 160.}
Feyzi Efendi’nin hatıralarının diğer bölümleri hadiselerin geliş seyrine ve tarihine göre kaydedilecektir.
Üçüncüsü: İnebolu’lu Ahmed Nazif Çelebî’nin oğlu Selâhaddin Çelebî’dir. Hazret-i Üstâd’la ilk tanışmasını ve ınebolu’ya Risaleleri götürmesini şöyle anlatırdı:
“1936 senesinde Kastamonu’da bulunan yüz otuz birinci alaydan terhis olduğum zaman, Bediüzzaman isminde âlim bir zatın sürgün olarak Kastamonu’ya geldiğini işitmiştim. Kendisinin bir karakol karşısında nezaret altında yaşadığını ve yüzünden zarar görmemesi için kimseyle görüşmediğini söylediler. Terhis olup ınebolu’ya geldiğimde, babam Ahmed Nazif Çelebi’ye bunları anlattım. Babam: “Ben bu zatı tanırım. Meşrutiyet’ten sonra yanında bir hey’etle ınebolu’ya gelmiş idi. Bizim buranın meşhur âlimi Hacı Ziya Efendi ile birlikte şehirdeki camileri gezmişti. şadırvanda abdest alırken, yüzlerce insan toplanmış, hürmet ve saygı ile kendilerini seyrediyordu. Ziya Efendi halka: “Ayıptır çekilin” deyince, hey’etten bir zat: ”Bırakın baksınlar. Bu zat, bakılacak bir zattır.” dedi. Sonra Yahya Paşa camiinde namaz kıldılar. Vapura uğurlarken, caddenin iki tarafına dizilen halkı, elini
Mektupları ve risaleleri dağda veya evde tebyiz ederdim. Yahut da Üstâd’ın ağzından kaydeder yazardım. Atla dağa giderken, yolda bile boş durmazdı. Siyah bir atı vardı. Hayvanın üzerinde eserlerini tashih edeceği zaman, dizginini tutmadığımız halde, at kendiliğinden dururdu.
Bir gün kırda namaz kılıyorduk. Namaz esnasında yanımıza iki casus geldi. ıki üç metre kadar yaklaştılar. Ben korktum ve telâşlandım. Namazdan sonra Üstâd bana : “Senin telâşın benim namazımı da teşviş etti” dedi.
Üstâd’ın arabî türkî Umum Eserlerini Kendisine Okudum
Üstâd’ın kendi eserleri olan Risale-i Nur’un Arabî, Türkî eserlerinin tamamını kendisine okudum. O da dinledi. İşte ben bununla iftihar ederim.
Vali Avni Doğan Üstâd’a En Ziyâde Eziyet Edendi
Üstâd’a en çok sıkıntı veren ve eziyet eden Avni Doğan’dı. Vali Mithat onun kadar eziyet etmemişti. Mithat Altıok, ıttihad ve Terakki fırkasında kâtipmiş. Üstâdı ta o zamanlardan beri tanıyordu. Belediye reisinin evinde Üstâd’la görüşmek istedi. Fakat Üstâd görüşmeyi kabul etmedi...”
{Son şahitler-2, s: 160.}
Feyzi Efendi’nin hatıralarının diğer bölümleri hadiselerin geliş seyrine ve tarihine göre kaydedilecektir.
Üçüncüsü: İnebolu’lu Ahmed Nazif Çelebî’nin oğlu Selâhaddin Çelebî’dir. Hazret-i Üstâd’la ilk tanışmasını ve ınebolu’ya Risaleleri götürmesini şöyle anlatırdı:
“1936 senesinde Kastamonu’da bulunan yüz otuz birinci alaydan terhis olduğum zaman, Bediüzzaman isminde âlim bir zatın sürgün olarak Kastamonu’ya geldiğini işitmiştim. Kendisinin bir karakol karşısında nezaret altında yaşadığını ve yüzünden zarar görmemesi için kimseyle görüşmediğini söylediler. Terhis olup ınebolu’ya geldiğimde, babam Ahmed Nazif Çelebi’ye bunları anlattım. Babam: “Ben bu zatı tanırım. Meşrutiyet’ten sonra yanında bir hey’etle ınebolu’ya gelmiş idi. Bizim buranın meşhur âlimi Hacı Ziya Efendi ile birlikte şehirdeki camileri gezmişti. şadırvanda abdest alırken, yüzlerce insan toplanmış, hürmet ve saygı ile kendilerini seyrediyordu. Ziya Efendi halka: “Ayıptır çekilin” deyince, hey’etten bir zat: ”Bırakın baksınlar. Bu zat, bakılacak bir zattır.” dedi. Sonra Yahya Paşa camiinde namaz kıldılar. Vapura uğurlarken, caddenin iki tarafına dizilen halkı, elini
Yükleniyor...