Hanımın babası olan ve küçük aşığın oğlu Muhammed Bahaeddin Efendiye intikal etmiş olduğu ve uzun bir zaman yanlarında mahfuz kaldığı Asiye Hanımın ifadeleriyle sabittir.
Asiye Hanım, Afyonkarahisar’da 1885’de, yani dedesinin vefatından bir sene sonra dünyaya gelmiş... ıstiklal savaşında Yunanlıların Afyon’u işgallerinde Asiye Hanım, ailesi ile birlikte bu cübbeyi her şeyden önce muhafazasını düşünmüş, memleketlerini terke mecbur kaldıkları ve muhacir oldukları günlerde bile, cübbeyi en mukaddes bir emanet şeklinde bilmiş ve yanlarından hiç ayırmamışlardır. Nihayet Tahir Bey isminde bir zatla evlenen mübarek Asiye Hanım, yukarda kaydedildiği üzere Kastamonu hapishane müdürlüğüne tayinleri çıkınca, ailece gelip Kastamonu’ya yerleşmişler. Böylece mübarek cübbede asıl sahibine ulaşmıştır.
Mübarek Cübbe’nin Üstâd’a Teslim şekli
Nur talebeleri bir çok zatlardan duyduğumuz kadarıyla ve Kastamonu’daki Üstâd Bediüzzaman’ın büyük talebelerinden Mehmed Feyzi Efendinin rivayetiyle; Cübbenin Üstâd’a teslimi şöyle gerçekleşmiştir:
Asiye Hanım, mübarek yadigâr cübbeyi ve büyük emaneti sahibine teslim etmek istiyor... Amma Üstâd Hazretlerinin hiç kimseden hiç bir hediye almadığını da biliyor. Cübbeyi götürüp, “Efendim bu sizindir veya sizin olsun” desem, belki Üstâd kabul etmeyecek diye, kendi kendine şöyle bir plân düşünmüştür. Mehmet Feyzi’yi araya koyacak ve “Bu mübarek cübbe, sizde emanet kalsın” diyecektir. Planladığı şekilde cübbe götürülüp Üstâd’a arz ediliyor. Üstâd ise, sanki bu cübbe kendi öz malıymış gibi sahib çıkıyor ve Feyzî Efendi’ye, temiz bir kab içinde, suyunu da yere döktürmemek şartıyla yıkattırıyor, astar çektiriyor. Üstâd’ın bu haline hem Asiye Hanım, hem Mehmed Feyzi Efendi, hem diğer talebeleri hayret ediyorlar.
Eh1-i Hakikat bir âlim olan Üstâd’ın talebesi ve hizmetkârı Mehmed Feyzî Efendi cübbenin Üstâd’a teslimi hususunda şunları anlatıyordu:
“... Asiye Hanım (Mülazimoğlu) dedesi Küçük Aşık’ın, Mevlânâ Halid Hazretlerinden aldığı cübbeyi getirmişti. Cübbeyi yıkadım, suyunu kabristana döktüm... Ve Üstâd’a ben giydirdim. Hayatta iftihar ettiğim bir husus da budur..”
{ Son şahitler-1, s: 162.}
Hazret-i Üstâd bu mübarek cübbeyi üç sene Kastamonu’da, sonra Denizli hapsinde ve ilk Emirdağ hayatında ve Afyon hapsi ve sonrasında onbir sene kadar yanında bırakmış ve çoğu zaman da onu giymiştir. Nihayet
Asiye Hanım, Afyonkarahisar’da 1885’de, yani dedesinin vefatından bir sene sonra dünyaya gelmiş... ıstiklal savaşında Yunanlıların Afyon’u işgallerinde Asiye Hanım, ailesi ile birlikte bu cübbeyi her şeyden önce muhafazasını düşünmüş, memleketlerini terke mecbur kaldıkları ve muhacir oldukları günlerde bile, cübbeyi en mukaddes bir emanet şeklinde bilmiş ve yanlarından hiç ayırmamışlardır. Nihayet Tahir Bey isminde bir zatla evlenen mübarek Asiye Hanım, yukarda kaydedildiği üzere Kastamonu hapishane müdürlüğüne tayinleri çıkınca, ailece gelip Kastamonu’ya yerleşmişler. Böylece mübarek cübbede asıl sahibine ulaşmıştır.
Mübarek Cübbe’nin Üstâd’a Teslim şekli
Nur talebeleri bir çok zatlardan duyduğumuz kadarıyla ve Kastamonu’daki Üstâd Bediüzzaman’ın büyük talebelerinden Mehmed Feyzi Efendinin rivayetiyle; Cübbenin Üstâd’a teslimi şöyle gerçekleşmiştir:
Asiye Hanım, mübarek yadigâr cübbeyi ve büyük emaneti sahibine teslim etmek istiyor... Amma Üstâd Hazretlerinin hiç kimseden hiç bir hediye almadığını da biliyor. Cübbeyi götürüp, “Efendim bu sizindir veya sizin olsun” desem, belki Üstâd kabul etmeyecek diye, kendi kendine şöyle bir plân düşünmüştür. Mehmet Feyzi’yi araya koyacak ve “Bu mübarek cübbe, sizde emanet kalsın” diyecektir. Planladığı şekilde cübbe götürülüp Üstâd’a arz ediliyor. Üstâd ise, sanki bu cübbe kendi öz malıymış gibi sahib çıkıyor ve Feyzî Efendi’ye, temiz bir kab içinde, suyunu da yere döktürmemek şartıyla yıkattırıyor, astar çektiriyor. Üstâd’ın bu haline hem Asiye Hanım, hem Mehmed Feyzi Efendi, hem diğer talebeleri hayret ediyorlar.
Eh1-i Hakikat bir âlim olan Üstâd’ın talebesi ve hizmetkârı Mehmed Feyzî Efendi cübbenin Üstâd’a teslimi hususunda şunları anlatıyordu:
“... Asiye Hanım (Mülazimoğlu) dedesi Küçük Aşık’ın, Mevlânâ Halid Hazretlerinden aldığı cübbeyi getirmişti. Cübbeyi yıkadım, suyunu kabristana döktüm... Ve Üstâd’a ben giydirdim. Hayatta iftihar ettiğim bir husus da budur..”
{ Son şahitler-1, s: 162.}
Hazret-i Üstâd bu mübarek cübbeyi üç sene Kastamonu’da, sonra Denizli hapsinde ve ilk Emirdağ hayatında ve Afyon hapsi ve sonrasında onbir sene kadar yanında bırakmış ve çoğu zaman da onu giymiştir. Nihayet
Yükleniyor...