gelmiş. Ben de dedim: “Atıf Kürt değil, fakat talebemdir. O da benim gibi dünya ile alâkasızdır. Beşinci şua’ı ben ona göndermedim. Zaten benim yanımda da yoktur, O şua’ın aslı yirmibeş sene evvel Eski Said’den âlamât-ı Kıyametten sorulmuş, o da cevap vermiş.”
Anlaşılıyor ki kardeşimiz Atıf, Hocaları ve ehl-i tarikatı gücendirmiş. Onlar da Hükümeti vasıta edip bu surete girmiş. Sonra onlara müdafaatı ve onaltıncı mektubu, Ramazan risalesini verip bu Ramazan-ı şerifte oruçlarını tutmalarını teklif edip onlar da mahcubiyetle döndüler”
{Ziyadat-ı Kastamoniye, s: 69.}
{“İnşaallah bu acib heyecan veren bu iki elim hadise ve devam eden sevablı hastalık cihetiyle, kemal-i ihlasla Ramazan-ı şerifı istikbal etmek, ondan büyük bir ferah-ı maneviye mazhar olmaya işarettir. Hem o taharri me’murlarını en ziyade mağlub eden ve düşmanlıklarını dostluğa çeviren; yanıma gelen casusa söylediğim ve size de evvelce gönderdiğimiz ve Hüsrev’in de çok takdir ettiği parçadır. Said-i Nursi”}
Bu mektup, Denizli hadisesinin başlangıcı olan 18/9/1943 baskınından sonra, 20/9/1943 baskınıyla Üstâd’ı tevkif ettikleri tarihleri arasında yazılıp Isparta’ya gönderildiği kat’i’dir. Amma bu mektubun aynı muhtevasında olan ve besmele ile duasıyla başlanan mektubun Kastamonu’da Üstâd’ın tevkifinden sonra yazıldığı anlaşılıyor. Ayrıca ayetinden müjdeli teminat istihrac eden mektup da, Kastamonu hapishânesi veya nezarethanesinde yazıldığı da kesin gibidir. Bundan dolayı bu ahirki mektup, hem Denizli mektupları içinde dercedilmiş, hem de Kastamonu Lahikası’nda yazılmıştır.
Çaycı Emin ve Mehmed Feyzi Efendi’nin şahidlikleri
Hazret-i Üstâd’ın -Kastamonu’da iken- müteaddit defalar zehirlendirilmesine şâhid olan merhum Çaycı Emin ve Mehmed Feyzi Efendinin hatıralarından mevzua dair kısım şöyledir:
Çaycı emin’in Hatırasından
“... Üstâdı sık sık zehirlerlerdi... Bir defasında ben ile Muhammed Feyzi yanında kalmıştık. Ateşler içinde yanıyordu. Sonra biraz yatağa uzandı, bayılmış kalmıştı. Biz de biraz yattık. Bir ara uyandığımda bir dua, münacât ve niyaz sesleri geliyordu. Hazin sada odayı kaplamıştı. Ben Allah Allah dedim, Üstâd çok şiddetli hasta idi. Bu okuyan kim acaba?
Feyzî kardeşime seslendim, “Acaba bu okuyan kimdir?” Feyzi Efendi: “Sus kat’iyyen sesini çıkarma!” dedi. Ben kalktım, Üstâd’ın yanına vardım.
Anlaşılıyor ki kardeşimiz Atıf, Hocaları ve ehl-i tarikatı gücendirmiş. Onlar da Hükümeti vasıta edip bu surete girmiş. Sonra onlara müdafaatı ve onaltıncı mektubu, Ramazan risalesini verip bu Ramazan-ı şerifte oruçlarını tutmalarını teklif edip onlar da mahcubiyetle döndüler”
{Ziyadat-ı Kastamoniye, s: 69.}
{“İnşaallah bu acib heyecan veren bu iki elim hadise ve devam eden sevablı hastalık cihetiyle, kemal-i ihlasla Ramazan-ı şerifı istikbal etmek, ondan büyük bir ferah-ı maneviye mazhar olmaya işarettir. Hem o taharri me’murlarını en ziyade mağlub eden ve düşmanlıklarını dostluğa çeviren; yanıma gelen casusa söylediğim ve size de evvelce gönderdiğimiz ve Hüsrev’in de çok takdir ettiği parçadır. Said-i Nursi”}
Bu mektup, Denizli hadisesinin başlangıcı olan 18/9/1943 baskınından sonra, 20/9/1943 baskınıyla Üstâd’ı tevkif ettikleri tarihleri arasında yazılıp Isparta’ya gönderildiği kat’i’dir. Amma bu mektubun aynı muhtevasında olan ve besmele ile duasıyla başlanan mektubun Kastamonu’da Üstâd’ın tevkifinden sonra yazıldığı anlaşılıyor. Ayrıca ayetinden müjdeli teminat istihrac eden mektup da, Kastamonu hapishânesi veya nezarethanesinde yazıldığı da kesin gibidir. Bundan dolayı bu ahirki mektup, hem Denizli mektupları içinde dercedilmiş, hem de Kastamonu Lahikası’nda yazılmıştır.
Çaycı Emin ve Mehmed Feyzi Efendi’nin şahidlikleri
Hazret-i Üstâd’ın -Kastamonu’da iken- müteaddit defalar zehirlendirilmesine şâhid olan merhum Çaycı Emin ve Mehmed Feyzi Efendinin hatıralarından mevzua dair kısım şöyledir:
Çaycı emin’in Hatırasından
“... Üstâdı sık sık zehirlerlerdi... Bir defasında ben ile Muhammed Feyzi yanında kalmıştık. Ateşler içinde yanıyordu. Sonra biraz yatağa uzandı, bayılmış kalmıştı. Biz de biraz yattık. Bir ara uyandığımda bir dua, münacât ve niyaz sesleri geliyordu. Hazin sada odayı kaplamıştı. Ben Allah Allah dedim, Üstâd çok şiddetli hasta idi. Bu okuyan kim acaba?
Feyzî kardeşime seslendim, “Acaba bu okuyan kimdir?” Feyzi Efendi: “Sus kat’iyyen sesini çıkarma!” dedi. Ben kalktım, Üstâd’ın yanına vardım.
Yükleniyor...