Aynen yattığı gibi baygın vaziyette uyuyordu. Sonra o ses kesildi. Sabaha bir saat kala, Üstâd yine her zamanki gibi kalktı, giyindi. Abdest aldı, seccadenin başına geçti... Dua, ibadet, Cevşen ve Kur’ân’la başbaşa...
Sonra bize dedi: “Ben Cenab-ı Hakk’a şükrediyorum ki; evradımı tamamlıyamamıştım, birisi benim evradımı tamamladı”
Ben ve Mehmed Feyzi kardeşim hayretler içinde kalmıştık. Üstâd’dan gördüğüm bu hal, imanım gibi gerçektir, bir kelime hilâf yoktur.
Üstâd, sabahleyin ”Allah’a şükür hastalığım geçti, beni zehirlediler, bir meyve vermişlerdi bana... Onunla beni zehirlediler” dedi. Üstâd’ın bu rahatsızlığı on-on beşgün kadar devam etti.
Üstâd, sık sık kırlara teneffüs kastiyle çıkardı. Hancı Mehmed isminde bir zat, her zaman kendisine bir at verirdi. Çoğu zaman Üstâd kırlara atla giderdi.
Yine bir gün atla gidiyor, Mehmed Feyzi kardeşimize de haber gönderiyor, gelip bana yetişsin diye... Dağda birisi yiyecek bir şey, parası mukabilinde vermiş. Üstâd onu yiyince orada hastalanarak yarı baygın düşmüş. At da oradan ayrılıp kendi başına dönmüş, şehre gelmiş.
Tam o sırada Mehmed Feyzi kardeşimizin kapısı vurulur. “Efendi hazretleri seni çağırıyor!” diye sesleniliyor. Feyzî kardeşimiz kapıya çıkıyor, hiç kimse yok. Bu hal üç tefa tekerrür ediyor. İçüncü defasında da kapıda kimseyi göremeyince, bunda bir iş var, diyerek kalkıyor ve atın kaldığı hana gidiyor. Bakıyor ki: at içerde, Fakat Üstâd yok...
Mehmed Feyzi hemen doğruca dağa gidiyor, Üstâd’ı yolda yarı baygın vaziyette buluyor. Üstâd bir ara gözünü açıyor ve “Feyzî kardeşim, beni zehirlediler. Bir tanıdığım adamdı, beni o zehirledi.” şeklinde ancak bir ifade-i meram edebiliyor.
Mehmed Feyzi Üstâd’ı alıp tekrar atla eve getiriyor. Üstâd böylece günlerce hasta yattı. ”Cevşen’in feyziyle Allah’a şükür zehirler te’sir etmedi, amma kulağımda âğırlık yapıyor” diyordu”
{Son şahitler-1, s: 108.}
“... Bir gûn dışardan bir kadın: “Hoca efendi seni çağırıyor” diye seslendi. Uykudan kalkarak kapıya baktım, kimsecikler yoktu. Hemen kalkıp Üstâd’ın evine gittim. Evde de kimse yoktu. Arkadaşlarla dağa gitti dediler. Ben dağa gittim. Üstâd beni görünce: “Nereden çıktın sen!” dedi. Ben de “Siz çağırmışsınız efendim” dedim. “Hayır ben çağırmadım” dedi. Dağda hastalanmıştı. At’a bindirerek eve getirdim”
{Son şahitler-2, s: 161.}
Sonra bize dedi: “Ben Cenab-ı Hakk’a şükrediyorum ki; evradımı tamamlıyamamıştım, birisi benim evradımı tamamladı”
Ben ve Mehmed Feyzi kardeşim hayretler içinde kalmıştık. Üstâd’dan gördüğüm bu hal, imanım gibi gerçektir, bir kelime hilâf yoktur.
Üstâd, sabahleyin ”Allah’a şükür hastalığım geçti, beni zehirlediler, bir meyve vermişlerdi bana... Onunla beni zehirlediler” dedi. Üstâd’ın bu rahatsızlığı on-on beşgün kadar devam etti.
Üstâd, sık sık kırlara teneffüs kastiyle çıkardı. Hancı Mehmed isminde bir zat, her zaman kendisine bir at verirdi. Çoğu zaman Üstâd kırlara atla giderdi.
Yine bir gün atla gidiyor, Mehmed Feyzi kardeşimize de haber gönderiyor, gelip bana yetişsin diye... Dağda birisi yiyecek bir şey, parası mukabilinde vermiş. Üstâd onu yiyince orada hastalanarak yarı baygın düşmüş. At da oradan ayrılıp kendi başına dönmüş, şehre gelmiş.
Tam o sırada Mehmed Feyzi kardeşimizin kapısı vurulur. “Efendi hazretleri seni çağırıyor!” diye sesleniliyor. Feyzî kardeşimiz kapıya çıkıyor, hiç kimse yok. Bu hal üç tefa tekerrür ediyor. İçüncü defasında da kapıda kimseyi göremeyince, bunda bir iş var, diyerek kalkıyor ve atın kaldığı hana gidiyor. Bakıyor ki: at içerde, Fakat Üstâd yok...
Mehmed Feyzi hemen doğruca dağa gidiyor, Üstâd’ı yolda yarı baygın vaziyette buluyor. Üstâd bir ara gözünü açıyor ve “Feyzî kardeşim, beni zehirlediler. Bir tanıdığım adamdı, beni o zehirledi.” şeklinde ancak bir ifade-i meram edebiliyor.
Mehmed Feyzi Üstâd’ı alıp tekrar atla eve getiriyor. Üstâd böylece günlerce hasta yattı. ”Cevşen’in feyziyle Allah’a şükür zehirler te’sir etmedi, amma kulağımda âğırlık yapıyor” diyordu”
{Son şahitler-1, s: 108.}
“... Bir gûn dışardan bir kadın: “Hoca efendi seni çağırıyor” diye seslendi. Uykudan kalkarak kapıya baktım, kimsecikler yoktu. Hemen kalkıp Üstâd’ın evine gittim. Evde de kimse yoktu. Arkadaşlarla dağa gitti dediler. Ben dağa gittim. Üstâd beni görünce: “Nereden çıktın sen!” dedi. Ben de “Siz çağırmışsınız efendim” dedim. “Hayır ben çağırmadım” dedi. Dağda hastalanmıştı. At’a bindirerek eve getirdim”
{Son şahitler-2, s: 161.}
Yükleniyor...