Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azime binaen; Mekke-i Mükerreme’de dahi-farz-ı muhal olarak-Risale-i Nur aleyhinde bir i’tiraz Kutb-u A’zam’dan dahi gelse, Risale-i Nur şâkirtleri sarsılmayıp, o mübarek Kutb-u A’zamın i’tirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için medar-ı i’tiraz noktaları o büyük Üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir...

{ Osmanlıca Kastamonu-2, s: 380.}



İşte, İstanbul’daki şeyh zatın i’tiraz hadisesi böylece neticelenerek durdu. Hazret-i Üstâd bütün ilmî mukabelelerinde ve izahlarında hep o zatın ilmini, kemalini, hatta velâyetini teslim etmekle beraber, fakat velî olmakla, âlim olmakla, hatta kutub olmakla da, bütün hakikatlara nüfûz etmiş ve ihata etmiş sayılamıyacağını, belki yine bir insan olarak, her zaman hataya düşebileceğini, yanlış kanaâtlara zehab edebileceklerini de birlikte ifade buyurmuşlardır. Evet, her ne kadar o hadise İstanbul’da sükûnet buldu ve bitti ise de, fakat dalâlet ehli yine durmadı, yine yer yer bazı hocaları ve âlimleri Risale-i Nur aleyhine geçirmeyi ve aleyhte konuşturmayı becerebildiler. Kimisine, Üstâd Bediüzzaman başka eser okumuyor.. kimisine; İmam-ı Gazali’yi beğenmiyor. Kimisine tarikata karşıdır, gibi hezeyanları söylettirdiler. Fakat Hazret-i Üstâd tek tek bunlara karşı ilmî, dinî cerh edilmez cevablar verdi ve tek tek susturdu.

Kastamonu’da Hazret-i Üstâd’ın Bir Kaç Defa Zehirlenmesi

Bu zehirlenme hadiselerine Hazret-i Üstâd’ın ifadelerinden başka, onun Kastamonu’daki hizmetkâr ve talebeleri de bir çok defa şahid olmuşlar ve bu şahadetlerini zaman zaman yazı ile de kaydetmişlerdir. Fakat gününü, tarihini maalesef yazmamışlardır. Amma 1938-1943 arasında vuku’bulan zehir hadisesi kesin olarak tesbit edilmiştir. İçüncü defa’sı da vardır. Lâkin bunun müdellel vesikaları bulunamamıştır.

Zulmün, kanunsuzluğun, haksızlık ve adaletsizliğin ve kâfirane muamelelerin şu noktasına bakınız ki; Sebebsiz ve haksız yere Üstâd Bediüzzaman memleketindeki inzivagâhı olan mağarasından alınıp sürgün edilmekle beraber; dünya hadiselerinin hiç birisiyle yakın-uzak bir alakasının olmadığı herkesçe, hatta bizzat ona bu muameleleri uyguluyanlarca da kesin olarak sabit iken; hem de zahirde eli kolu bağlı, garib, kimsesiz bir misafir iken; ınsafsızca ve vicdansızca onca tarassutlar ve karşısına çıkarılan o kadar ihanetli hadiseler yetmemişçesine; bir de onun aziz vücudunu ortadan kaldırmak için def’alarca su-ı kasıdlı zehirler verilmişti...


Yükleniyor...