4- Haram, helâli bilip haramdan çekinmek...
5- Serseriliği bırakıp, itaât etmektir.
İşte Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası temin edip; hem asayişin temel taşını tesbit ve temin eder.
Risale-i Nura ilişenler kat’iyyen bilsinler ki; onların ilişmesi anarşilik hesabına vatan ve millet ve asayişe düşmanlıktır.
İşte bunun hülâsasını o casusa söyledim, dedim ki: Seni gönderenlere böyle söyle. Hem deki: On sekiz senedir istirahatı için hükûmete müracaat etmiyen.. Ve yirmi bir aydır dünyayı herc’ ü merc eden harplarden hiçbir haber almıyan ve çok mühim makamlarda çok mühim adamların dostâne temaslarını istiğna edip kabul etmiyen bir adam; Ondan korkup, tevehhüm edip, dünyanıza karışmak ihtimaliyle evhama düşüp tarassudlarla sıkıntı vermekte hangi ma’na var? Hangi mashalat var? Hangi kanun var?... Divaneler de bilirler ki; ona ilişmek divaneliktir.
{Üstâd’ın bu cümlesinin bir zahirî, bir de manevî manası olsa gerektir. Zahire göre, tamamen suçsuz ve onların işine ve siyasetlerine karışmadığı halde, ona ilişmenin boş yere ahmakane, beyhude ve zararlı olduğu için.. manevî manaya göre de; Çünkü o, bir me’mur-u ilahîdir. Allah onunla ve onun Risale-i Nuruyle bu dini tecdid ve takviye edecektir. Öyle ise, Allah’ın iradesine karşı gelmek ahmaklıktan, divanelikten başka ne ile târif edilebilir. A.B.}
O casusa dedik. O casus da kalktı gitti..”
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 452.}
şeyh Abdülhakim Hadisesi ve Bediüzzaman
Yukarda, Hz.Üstâd’ın beyanlarından da anlaşılmış olduğu vechile; zamanın hükûmeti, özellikle Reis ısmet ınönü, Türkiye’de gittikçe Risale-i Nur’un revacı ve parlaması karşısında, Üstâd’a türlü türlü zulümlü tarassutlar, tecessüs ve tazyiklerin yanında, Risale-i Nur’un revacını kösteklemek maksadıyla, zahire göre hükûmet olarak din ile ve din ehli ile bir nevi musalâha etmek.. ve bu maksadla güya din namına ve perdesi altında görünen bazı zındık habislerin eserlerini Risalei Nur’a karşı çıkarıp neşretmek.. Ve bu arada bazı meşhur hoca ve şeyhleri de Risale-i Nur’a karşı çıkararak, tenkid ettirmek gibi plânlar da uygulanmaktaydı.
İşte bunlardan birisi de, İstanbul’da ün yapmış meşhur ve sülale sâhibi şarklı bir şeyhi Üstâd’ın aleyhine geçirmeyi sağladılar. Bu şeyh olan zat, zâhiri sebep olarak, Hazret-i Üstâd’ın Birinci şua’da bazı Kur’ân ayetlerinin işarî ve remzî manalarının külliyetinde, cifir ve ebced tevafuklarıyla, bu asırdaki bazı işaretli tezahürlerini istihraç edip beyan etmesini tenkid mevzuu yapmaya başladı.
5- Serseriliği bırakıp, itaât etmektir.
İşte Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası temin edip; hem asayişin temel taşını tesbit ve temin eder.
Risale-i Nura ilişenler kat’iyyen bilsinler ki; onların ilişmesi anarşilik hesabına vatan ve millet ve asayişe düşmanlıktır.
İşte bunun hülâsasını o casusa söyledim, dedim ki: Seni gönderenlere böyle söyle. Hem deki: On sekiz senedir istirahatı için hükûmete müracaat etmiyen.. Ve yirmi bir aydır dünyayı herc’ ü merc eden harplarden hiçbir haber almıyan ve çok mühim makamlarda çok mühim adamların dostâne temaslarını istiğna edip kabul etmiyen bir adam; Ondan korkup, tevehhüm edip, dünyanıza karışmak ihtimaliyle evhama düşüp tarassudlarla sıkıntı vermekte hangi ma’na var? Hangi mashalat var? Hangi kanun var?... Divaneler de bilirler ki; ona ilişmek divaneliktir.
{Üstâd’ın bu cümlesinin bir zahirî, bir de manevî manası olsa gerektir. Zahire göre, tamamen suçsuz ve onların işine ve siyasetlerine karışmadığı halde, ona ilişmenin boş yere ahmakane, beyhude ve zararlı olduğu için.. manevî manaya göre de; Çünkü o, bir me’mur-u ilahîdir. Allah onunla ve onun Risale-i Nuruyle bu dini tecdid ve takviye edecektir. Öyle ise, Allah’ın iradesine karşı gelmek ahmaklıktan, divanelikten başka ne ile târif edilebilir. A.B.}
O casusa dedik. O casus da kalktı gitti..”
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 452.}
şeyh Abdülhakim Hadisesi ve Bediüzzaman
Yukarda, Hz.Üstâd’ın beyanlarından da anlaşılmış olduğu vechile; zamanın hükûmeti, özellikle Reis ısmet ınönü, Türkiye’de gittikçe Risale-i Nur’un revacı ve parlaması karşısında, Üstâd’a türlü türlü zulümlü tarassutlar, tecessüs ve tazyiklerin yanında, Risale-i Nur’un revacını kösteklemek maksadıyla, zahire göre hükûmet olarak din ile ve din ehli ile bir nevi musalâha etmek.. ve bu maksadla güya din namına ve perdesi altında görünen bazı zındık habislerin eserlerini Risalei Nur’a karşı çıkarıp neşretmek.. Ve bu arada bazı meşhur hoca ve şeyhleri de Risale-i Nur’a karşı çıkararak, tenkid ettirmek gibi plânlar da uygulanmaktaydı.
İşte bunlardan birisi de, İstanbul’da ün yapmış meşhur ve sülale sâhibi şarklı bir şeyhi Üstâd’ın aleyhine geçirmeyi sağladılar. Bu şeyh olan zat, zâhiri sebep olarak, Hazret-i Üstâd’ın Birinci şua’da bazı Kur’ân ayetlerinin işarî ve remzî manalarının külliyetinde, cifir ve ebced tevafuklarıyla, bu asırdaki bazı işaretli tezahürlerini istihraç edip beyan etmesini tenkid mevzuu yapmaya başladı.
Yükleniyor...