Elcevab: Ben de sizin gibi, belki sizden çok ziyade bu vaziyetten hem hayret hem taaccüb ediyordum. Bu sualinizin izahlı cevabı, yirmiyedinci lem’a olan mahkemeye karşı müdafaat lem’asıyla, onaltıncı mektup risalesidir. şimdilik kısaca bir iki esas beyan ediyorum.

Birincisi: Asayişi te’min ve idare me’murları, inzibat polisleri ve komiserleri bize ve mesleğimize karşı, değil tevehhümkârane taarruz ve evhama düşmek, belki himayetkârane teşvik ve teşçi’ etmek vazifelerinin muktezasıdır. Çünki onların vazifelerinin temel taşı: hürmet, merhamet, helâl haramı bilmekle, itaat düsturuyla hayat-ı içtimaiye emniyet dairesinde cereyan edebilir. Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu esasları te’min ediyor. neticesi de bilfiil görülmüş... Risale-i Nur’un en mühim merkezi Isparta ve Kastamonu olduğundan, sair memlekete nisbeten zabıta me`murları insaf ile dikkat etseler, Risale-i Nur’un onlara parlak yardımını görecekler. Hem talebelerinde bu kadar kesret ve kuvvet ve hak ellerinde bulunduğu halde, asayişe hiç bir zararı dokunmadığını.. ve talebelerden bin adam, on adam kadar hayat-i içtimaiyeye zarar vermediklerini kalbi bozuk olmıyan görür...

Bu kardeşiniz siz de biliyorsunuz, bu on sekiz senedir o kadar muhtaç olduğum halde; siyasete, hayat-ı içtimaiyeye temas etmemek için hükûmete karşı bir tek müracaatım olmadığını

{Üstâd Bediüzzaman Hazretleri 1926 yılı başlarından 1946 yılı sonuna kadar o kadar haksız yere ta’ciz, tarassud, nefyler ve saire gördügü halde, bir tek defa hükümete “Bu muameleler ne içindir. Neden yapıyorsunuz.? “ yahut da “şu ihtiyaçlarım var, Kanunî şu işlerimi istiyorum” diye hiç bir müracaatta bulunmamıştır. Fakat 1946 dan 1949 a kadar zulüm ve ta’cizler artık Son safhaya geldiği için, hakikat-ı hali beyan eden bezı istidaları varid olmuştur. A.B.}



ve bu on sekiz aydır küre-i arzın bu hercü mercinde bir tek defa ne sual ve ne de merak etmek ve ne de anlamak ve ne de medar-ı sohbet etmediğimi, hatta şimdi sulh olmuş mu, harb bitmiş mi, ıngiliz ve Alman’dan başka kimler harb ediyor bilmediğimi biliyorsunuz. Hem herkesi geveze ve sersem eden ve üç seneden beri odamdan işitilen radyoyu iki defadan başka ne dinlediğimi ve ne de sorduğumu benimle beraber olan sizler biliyorsunuz. Bu derece bu vaziyetlere karşı alâkasız ve lâkayd bir adamın ta’kib ettiği mesleğe taarruz eden ve evhama düşüp tarassudla sıkıntı veren, ne derece insaftan uzak düştüğünü en insafsız da tasdik eder.

İKİNCİ ESAS: Ey kardeşlerim! Sizler biliyorsunuz ki, bizim mesleğimiz benlik, enaniyet, şan’ u şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden halâttan şiddetle içtinab ediyoruz. Elbette burada altı yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki; ben şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum. Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. Benim haddimden fazla mevki’ vermeyiniz diye sizden darılıyorum.

Yükleniyor...