ıngilizci, oğul Almancı olabiliyordu. Harb sırasında münakaşalar tarafgirlikler son safhada idi.

İşte Hazret-i Üstâd o çok heyecanlı, merak-aver harb hadiseleri ve havadisleri içerisinde ve o tarafgirane münakaşaların hüküm sürdüğü günlerde, talebelerini irşad, ikaz ve terbiye etmesini başarmış ve kurtarmıştı. Bu davanın doğru olduğuna delil de Isparta’da, Kastamonu’da, Denizli, İstanbul ve Antalya gibi vilayetlerdeki Nur talebelerinin; dünyayı meşgul eden ve herkesi alık alık hayret ve dehşet içinde harb hadiselerini dinlettiren radyo ve gazetelerin te’sir sahalarının dışında kalarak, yüzlerce, binlerce nüsha Nur risalelerini yazmalarıdır. Hem her yerde Nur talebelerinin o faidesiz, boş, fakat günahlı ve zararlı münakaşa ve tarafgirliklerin dışında kalmış olmalarıdır.

Ancak, burada şunu da hemen kaydetmek gerektir ki; Hazret-i Üstâd, Kur’ân hâdimleri olan Nur talebelerini fırtınalı siyaset hadiselerinin günlük, basit, faydasız ve fuzulî olan münakaşa ve tarafgirliklerinden kurtararak; ıman ve Kur’ân hizmetinde nurlu, feyizli sevablı ve tesirli olan istihdamını muvaffakiyetle temin edip gerçekleştirdiği gibi; Küre-i Arzda cereyan eden hadiselerin altında ve neticesinde kaderin hikmet ve esrarını da; kalbinin nâfiz basireti, aklının keskin feraseti ve ruhunun hurdebîn radarıyla araştırmış ve bulmuştur. Aynı zamanda hamiyet-i İslâmiyenin gerektirdiği sâikle, Kur’ân’ın menfaati ve İslâm dininin maslahatı adına zaman zaman fevkalküll bir şekilde, Kur’ân’ın nuruyla mezkûr hadiselerin iç yüzüne bakmış, gerçek mahiyet ve zübdelerini çıkarmış ve iman hizmeti çerçevesinde bazı değerlendirmelerde de bulunmuştur. Fakat Üstâd’ın bu değerlendirmelerinin mihrak noktası ise; birer beşer ve insan olarak talebelerinin kâinat ve dünya hadiseleriyle fitrî alâkadarlıklarının zarurî ve hakikî ihtiyaç cihetlerini, gayet hakîmane, üstâdane ve mürşidane; ve Kur’ân hizmetine fayda verecek bir şekilde beyan etmiş ve talebelerinin ve diğer ehl-i imanın asıl hakikî ve fitrî merak ve ihtiyaçlarını da böylece gidermiştir.

Hazret-i Üstâd’ın bu irşad metodu, bu terbiye usulü hakikat olarak benzeri yok bir tarzdadır. Zira bütün herkesi hatta Ulema ve takva ehlini de, avam halk gibi günlük ve boğucu, sersem edici harb hadiselerinin propagandalı neşriyatı ortasında bir çeşit mütehayyir ve sarhoş etmişken; Hazret-i Üstâd çok şiddetli ve kesretli îkaz ve ihtarlarla Nur talebelerini o dumanlı, sersem edici ve boğucu havanın atmosferinden çekip, çıkarıp, uzaklaştırdıktan sonra; dönüp birer insan olarak onların asıl hakikî ihtiyaç noktalarını ve gerçek merak cihetlerini -Risale-i Nur’un hizmet çizgisinden ve gayesinden saptırmadan- yağdan kıl çeker gibi, sâkin ve temiz bir hava içinde, o hadiselerin Müslüman halk ve özellikle Nur talebelerine hakikat

 /  
1537
Yükleniyor...