İşte, ancak yüzden bir ikisini kaydedebildiğimiz, Kur’ân ve iman hizmetinin Risale-i Nur vasıtasıyla; ihlâs, sadakat ve samimiyet içinde yürütülmesi hususunda, Nur cemaatinin rehberi, kılavvzu olacak dersler, irşad metodları gibi çok nümüneler sıralamak mümkindir. Bunlar Nur’un meslek ve meşrebini aydınlatıcı, istikamet verici ve yüzlerce dinî ve imanî mes’elelerin halledici ve tahkim edici ifade ve beyanlarıdır. Bu nokta-i nazardan Kastamonu Lahikası kitabı tek başıyla, İslâm’a iyi, sağlam ve mustakim şekilde hizmet etmek istiyenlere, Kur’ân hâdimliğ’ini yapmak arzu edenlere, ebedî ölmez bir mürşiddir diyebiliriz.

Bütün irşad, ikaz, terbiye ve tenvir dersleri içinde en mühimi ve göze en çok çarpan tarafı; Hz. Üstâd’ın Kur’ân hizmetlerindeki talebelerini siyasî günlük hadiselerle meşgul olmamalarını, bilhassa ve bilhassa tarafgirlik çemberine düşüp de, ona takılmamalarını.. ve ona takılmakla kalb ve akıllarını hakaik-i imaniyeden soğutmamalarını, fikirlerini dağıtmamalarını temin edecek, lâzım gelen her şeyi yazması, her nasihatı etmesi ve tüm ikna’, mantık üslublarını kullanmasıdır. Hz. Üstâd bu ikazlı dersleri verirken de, evvelâ ve ilk önce kendi nefsinde uygalaması ve bu halini ayan-beyan dost ve düşman herkese göstermesi olmuştur.

2.Cihan Harbi’nde Türkiye Siyasilerinin Tutumu ve Bediüzzaman’ın Değerlendirmesi

Bilindiği üzere,1939 yılı sonlarında başlayıp devam eden ikinci Cihan Harbi, ana ve baş olarak iki devletin harbi şeklinde cereyan etmişti. Bunlardan birisi Alman Devleti, diğeri ıngilizler idi. Türkiye bu harblere bilfiili iştirak etmemekle birlikte; zamanın hükümeti, ticaret ve ekonomide Nazi Almanyasıyla ortak idi. Bu ortaklığı da 1930’lardan beri samimi bir şekilde devam ettiriyordu

{Türkiye’de çok partili politikanın açıklamalı kronolojisi s: 10.



Bu noktadan Türk Hükümeti Alman’ların dostu ve ortağı iken veya öyle olması lâzım iken, fakat harbin başlamasıyla; Alman’larla olan dostluğu zahire göre yürütmekle beraber, perde altında ıngiliz’lerin tarafını tutuyor ve siyasetinin tesiri altında onun taraftarlığını yürütüyordu. Bu yüzden Türkiye’deki Müslüman halk, Alman’cı ve ıngiliz’ci olarak bir nevi iki kamp halinde ayrılmış durumda idi. Ama ıngilizciler hükûmet desteğini açıkça görüyor... Almancılar ise, Hükûmet nazarında müttehem ve zararlı addediliyordu. Hatta Ankara’nın siyasi çevrelerinde “yüz elliler” diye adladırılmış bir grub, Hükümetin siyasetine zıd olarak Alman tarafını tutuyorlardı. Tabiî bu yüz elliler, başta M. Kemalin sonrada ınönü’nün acımasız zulümlerine maruz kalmışlardı. Buna göre bir evde baba

Yükleniyor...