ehl-i siyasete bir inkılabçı, bir siyaset-i İslâmiye fikrini vermek suretinde; Risale-i Nura karşı hayat-ı içtimaiye noktasında cephe almak ve fütûhatına mani’ olmak, pek kuvvetle ihtimali vardı. Bunda hem hata hem zarar büyüktür.
Kader-i İlahî bu yanlışı tashih etmek ve o ihtimali izale etmek ve öyle ümit besleyenlerin ümitlerini ta’dil etmek için, en ziyade öyle cihetlerde yardım ve iltihaka koşacak olan Ulemadan ve sâdâttan ve meşayihten ve ahbabtan ve hemşehrilerden birisini muarız çıkardı. O ifratı ta’dil edip adalet etti. “Size kâinatın en büyük meselesi olan iman hizmeti yeter” diye bizi merhametkârane o hadiseye mahküm eyledi...“
{Osmanlıca Kastamonu-1, sh:410.}
“Aziz sıddık kardeşlerim! Risale-i Nur’un intişarına ve fütûhatına karşı gelen birisi semavî, biri arzî iki musibete mukabele edecek ayrı bir inayet-i ilâhiye cilvesi görülmeye başladı.
Arzî ve insanî olan musibet; Isparta’da ve İstanbul’da olduğu gibi, Kastamonu’nun havalisinde de ehl-i dalâlet Risale-i Nur’un intişarına sed çekmek için halis talebelerin ve ciddî çalışanların şevklerini kırmak ve onlara fütûr vermek için ayrı ayrı tarzlarda umumî bir plân dahilinde taarruz ediliyor. Halislere fütûr veremediklerinden, başka meşgaleler bulmakla çalışmalarına zarar veriyorlar.
Semavî musibet ise: ıhtikâr neticesinde hayat ve yaşamak hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs, midesini, maişetini daima düşünüyor. Hatta ekseri fukara kısmından olan Risale-i Nur talebeleleri bu musibete karşı çabalamak mecburiyetiyle hakikî ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmaya mecbur oluyor. Hem insanların zihinleri, fikirleri kasden ve bizzat hakaik-i ımaniyeye karşı bu yüzden bir derece lâkayıdlık bir vaziyet almasından, bir tevakkuf devresi gelmesine mukabil; Cenab-ı Hakkın inayet ve rahmetiyle başka bir tarzda Risale-i Nur’un intişar ve fütûhatına meydan açmış.
Ezcümle: İstanbul âfakında yüksek ulemadan Ali Rıza, Ahmed Sirvanî, ve parlak vaizlerden şemsî gibi zatlar Risale-i Nur’a ciddî ve takdirkârane münasebettarlığa başlamalarıdır.
Hem mühim bir zat teşebbüs ediyor ki; mühim parçalardan bir kısmını Ankara’da büyük rütbeli birisinin
{Bu zat, Albay Muhammed Yümni Bey’dir ki, Ankarâ da Risale-i Nura ait büyük hizmetleri olmuştur. A.B.}
muavenetiyle tab’etmek niyeti var...
Velhasıl: Bir kapı kapansa, inayet-i ilâhiye daha parlak kapıları Risale-i Nur yüzünden açıyor, yol gösteriyor...”
{Osmanlıca Kastamonu-1, s: 419.}
Kader-i İlahî bu yanlışı tashih etmek ve o ihtimali izale etmek ve öyle ümit besleyenlerin ümitlerini ta’dil etmek için, en ziyade öyle cihetlerde yardım ve iltihaka koşacak olan Ulemadan ve sâdâttan ve meşayihten ve ahbabtan ve hemşehrilerden birisini muarız çıkardı. O ifratı ta’dil edip adalet etti. “Size kâinatın en büyük meselesi olan iman hizmeti yeter” diye bizi merhametkârane o hadiseye mahküm eyledi...“
{Osmanlıca Kastamonu-1, sh:410.}
“Aziz sıddık kardeşlerim! Risale-i Nur’un intişarına ve fütûhatına karşı gelen birisi semavî, biri arzî iki musibete mukabele edecek ayrı bir inayet-i ilâhiye cilvesi görülmeye başladı.
Arzî ve insanî olan musibet; Isparta’da ve İstanbul’da olduğu gibi, Kastamonu’nun havalisinde de ehl-i dalâlet Risale-i Nur’un intişarına sed çekmek için halis talebelerin ve ciddî çalışanların şevklerini kırmak ve onlara fütûr vermek için ayrı ayrı tarzlarda umumî bir plân dahilinde taarruz ediliyor. Halislere fütûr veremediklerinden, başka meşgaleler bulmakla çalışmalarına zarar veriyorlar.
Semavî musibet ise: ıhtikâr neticesinde hayat ve yaşamak hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs, midesini, maişetini daima düşünüyor. Hatta ekseri fukara kısmından olan Risale-i Nur talebeleleri bu musibete karşı çabalamak mecburiyetiyle hakikî ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmaya mecbur oluyor. Hem insanların zihinleri, fikirleri kasden ve bizzat hakaik-i ımaniyeye karşı bu yüzden bir derece lâkayıdlık bir vaziyet almasından, bir tevakkuf devresi gelmesine mukabil; Cenab-ı Hakkın inayet ve rahmetiyle başka bir tarzda Risale-i Nur’un intişar ve fütûhatına meydan açmış.
Ezcümle: İstanbul âfakında yüksek ulemadan Ali Rıza, Ahmed Sirvanî, ve parlak vaizlerden şemsî gibi zatlar Risale-i Nur’a ciddî ve takdirkârane münasebettarlığa başlamalarıdır.
Hem mühim bir zat teşebbüs ediyor ki; mühim parçalardan bir kısmını Ankara’da büyük rütbeli birisinin
{Bu zat, Albay Muhammed Yümni Bey’dir ki, Ankarâ da Risale-i Nura ait büyük hizmetleri olmuştur. A.B.}
muavenetiyle tab’etmek niyeti var...
Velhasıl: Bir kapı kapansa, inayet-i ilâhiye daha parlak kapıları Risale-i Nur yüzünden açıyor, yol gösteriyor...”
{Osmanlıca Kastamonu-1, s: 419.}
Yükleniyor...