2- Nurlar Manevî İlaç Olduğu Gibi, Maddeten de Bazen şifa ve İlâç Oldukları
“...Savlı Ahmed’in mektubunda, Risale-i Nur’un okumasını Hüsrev’in hastalığına ilâç olduğu gibi, pek çok defalar da, hatta geçen müthiş hastalığımda gelen doktora okudum, hem ona hem bana ilaç olduğunu gördük. Evet, manevî deva olduğu gibi, bazen maddî ilaç da olur...”
{Osmanlıca Kastamonu-1 s: 315.}
“...Çoktan beri benim hususî bir virdim ve hiç kaleme alınmıyan ve mesleğimizin dört esasından en büyük esası olan şükrün, en geniş ve en yüksek mertebesini ihata eden ve bende çok defa maddî ve manevî hastalıkların bir nevi’ şifası olan ve ism-i A’zam ve besmele ile dokuz ayat-ı uzmayı içine alan.. Ve ondokuz defa şükür ve hamdi a’zamî bir tarzda ifade ile tahmidatın adetleriyle o eşyanın lisan-ı hal ile ettikleri hamd ve senayı niyet ederek o hadsiz hamdlerin yekûnünü kendi hamdleri içine alarak azametli ve geniş bir tahmidname ve teşekkürname ve sekinedeki Esma-i sittenin muazzam yeni dersini izhar etmeye sebeb olmasıdır...“
{Osmanlıca Kastamonu-2, s:494.}
Nur’un Hizmetinde Bulunan Talebelerin Problemleri Hakkında
Fıkhî ve şer’î Sualler:
“...Sabri kardeş! Sabırlı ol, ehemmiyetsiz ve zararsız vehmî ve asabi hastalığına ehemmiyet verme. şifaya dua edilmekle beraber, zararsız, hatarsızdır. Çünki eğer hatarat-ı seyyie ise, ayinede temessül eden pislik, pis değil.. ve ayinedeki yılan sureti ısırmaz.. Ve ateşin timsali yakmaz.
Öyle de, kalbin ve hayalin ayinelerinde rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünki ilm-i usulde:
“Tasavvur-u küfür küfür değil.. Ve tahayyül-ü şetm, şetim olmaz.” Hasene ise, nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünki ayinede nûranînin timsali ziya verir, hasiyeti var. Kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur.
Eğer sair teellümat-ı ruhaniye ise, sabre, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünki emn ve ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için “Kabz, bast” haletleri, Celâl ve Cemal tecellisinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatça medar-ı terakkî bir düstur-u meşhurdur...”
{Aynı eser, s:92.}
“...Savlı Ahmed’in mektubunda, Risale-i Nur’un okumasını Hüsrev’in hastalığına ilâç olduğu gibi, pek çok defalar da, hatta geçen müthiş hastalığımda gelen doktora okudum, hem ona hem bana ilaç olduğunu gördük. Evet, manevî deva olduğu gibi, bazen maddî ilaç da olur...”
{Osmanlıca Kastamonu-1 s: 315.}
“...Çoktan beri benim hususî bir virdim ve hiç kaleme alınmıyan ve mesleğimizin dört esasından en büyük esası olan şükrün, en geniş ve en yüksek mertebesini ihata eden ve bende çok defa maddî ve manevî hastalıkların bir nevi’ şifası olan ve ism-i A’zam ve besmele ile dokuz ayat-ı uzmayı içine alan.. Ve ondokuz defa şükür ve hamdi a’zamî bir tarzda ifade ile tahmidatın adetleriyle o eşyanın lisan-ı hal ile ettikleri hamd ve senayı niyet ederek o hadsiz hamdlerin yekûnünü kendi hamdleri içine alarak azametli ve geniş bir tahmidname ve teşekkürname ve sekinedeki Esma-i sittenin muazzam yeni dersini izhar etmeye sebeb olmasıdır...“
{Osmanlıca Kastamonu-2, s:494.}
Nur’un Hizmetinde Bulunan Talebelerin Problemleri Hakkında
Fıkhî ve şer’î Sualler:
“...Sabri kardeş! Sabırlı ol, ehemmiyetsiz ve zararsız vehmî ve asabi hastalığına ehemmiyet verme. şifaya dua edilmekle beraber, zararsız, hatarsızdır. Çünki eğer hatarat-ı seyyie ise, ayinede temessül eden pislik, pis değil.. ve ayinedeki yılan sureti ısırmaz.. Ve ateşin timsali yakmaz.
Öyle de, kalbin ve hayalin ayinelerinde rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünki ilm-i usulde:
“Tasavvur-u küfür küfür değil.. Ve tahayyül-ü şetm, şetim olmaz.” Hasene ise, nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünki ayinede nûranînin timsali ziya verir, hasiyeti var. Kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur.
Eğer sair teellümat-ı ruhaniye ise, sabre, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünki emn ve ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için “Kabz, bast” haletleri, Celâl ve Cemal tecellisinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatça medar-ı terakkî bir düstur-u meşhurdur...”
{Aynı eser, s:92.}
Yükleniyor...