Risale-yi Nur’un Makamı ve Hizmetinin Kıymet ve Ehemmiyeti
(Bu mes’ele, bir kaç madde içinde ele alınacak ve çeşitli nevilerle örnekleri gösterilecektir:)
1- Onbeş sene yerine onbeş günde iman hakikatlarının tahsili... Ve Nur Talebelerinin İmanla Kabre Girecekleri ve Ehl-i Cennet ve Saadet Olacakları Hakkında
“...Risalet-ün Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil, fiyat olarak o şâkirtlerden tam ve halis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.
Evet, Risale-i Nur, onbeş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikiyi on beş haftada ve bazılara onbeş günde kazandırdığını, yirmi senede yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler. Hem iştirâk-ı a’mal-i uhreviye düsturuyla, her bir şâkirdine her bir günde binler hâlis lisanlar ile edilen makbul duaları ve binler ehl-i salâhatın işledikleri a’mal-i salihanın misl-i sevablarını kazandırıp, her bir hakikî sâdık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğine delil; kerametkârane ve takdirkârane ımam-ı Ali radiyallahu Anhünün üç ihbarı.. ve keramat-ı gaybiye-i Gavs-ı A’zamdaki tahsinkârane ve teşvikkârane beşareti.. ve Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın kuvvetli işaretiyle, o hâlis şâkirtler ehl-i saadet ve ashab-ı cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î ispat eder...”
{Osmanlıca Kastamonu-1, s: 236.}
“Kardeşlerim, bu günlerde biri Risalet-ün Nur talebelerine, diğeri bana ait (Medeniyetçilere)
{Burada, bu kelimenin mevzu ie münasebeti ikinci mesele iledir. A.B.}
iki mesele ihtar edildi. Ehemmiyetine binaen yazıyorum:
Birinci Mes’ele: Birinci şua’da iki-üç ayetin işaratında Risalet-ün Nur’un sâdık talebeleri imanla kabre gireceklerine ve ehl-i cennet olacaklarına dair kudsî bir müjde, kuvvetli bir beşaret bulunduğu gösterilmiştir. Fakat bu pek büyük mes’eleye ve çok kıymettar işarete tam kuvvet verecek bir delil ister diye beklerdim. Çoktan beri muntazırdım. Lillahilhamd “iki emare” birden kalbime geldi.
Birinci Emare: ıman-ı tahkiki, ilmelyakinden hakkalyakine yakınlaştıkça, daha selbedilmiyeceğine ehl-i keşf ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: “Sekerat vaktinde, şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip, tereddüde düşürebilir. Bu nevi iman-ı tahkikî ise, yalnız akılda durmuyor.. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki; şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor...”
(Bu mes’ele, bir kaç madde içinde ele alınacak ve çeşitli nevilerle örnekleri gösterilecektir:)
1- Onbeş sene yerine onbeş günde iman hakikatlarının tahsili... Ve Nur Talebelerinin İmanla Kabre Girecekleri ve Ehl-i Cennet ve Saadet Olacakları Hakkında
“...Risalet-ün Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil, fiyat olarak o şâkirtlerden tam ve halis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.
Evet, Risale-i Nur, onbeş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikiyi on beş haftada ve bazılara onbeş günde kazandırdığını, yirmi senede yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler. Hem iştirâk-ı a’mal-i uhreviye düsturuyla, her bir şâkirdine her bir günde binler hâlis lisanlar ile edilen makbul duaları ve binler ehl-i salâhatın işledikleri a’mal-i salihanın misl-i sevablarını kazandırıp, her bir hakikî sâdık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğine delil; kerametkârane ve takdirkârane ımam-ı Ali radiyallahu Anhünün üç ihbarı.. ve keramat-ı gaybiye-i Gavs-ı A’zamdaki tahsinkârane ve teşvikkârane beşareti.. ve Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın kuvvetli işaretiyle, o hâlis şâkirtler ehl-i saadet ve ashab-ı cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î ispat eder...”
{Osmanlıca Kastamonu-1, s: 236.}
“Kardeşlerim, bu günlerde biri Risalet-ün Nur talebelerine, diğeri bana ait (Medeniyetçilere)
{Burada, bu kelimenin mevzu ie münasebeti ikinci mesele iledir. A.B.}
iki mesele ihtar edildi. Ehemmiyetine binaen yazıyorum:
Birinci Mes’ele: Birinci şua’da iki-üç ayetin işaratında Risalet-ün Nur’un sâdık talebeleri imanla kabre gireceklerine ve ehl-i cennet olacaklarına dair kudsî bir müjde, kuvvetli bir beşaret bulunduğu gösterilmiştir. Fakat bu pek büyük mes’eleye ve çok kıymettar işarete tam kuvvet verecek bir delil ister diye beklerdim. Çoktan beri muntazırdım. Lillahilhamd “iki emare” birden kalbime geldi.
Birinci Emare: ıman-ı tahkiki, ilmelyakinden hakkalyakine yakınlaştıkça, daha selbedilmiyeceğine ehl-i keşf ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: “Sekerat vaktinde, şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip, tereddüde düşürebilir. Bu nevi iman-ı tahkikî ise, yalnız akılda durmuyor.. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki; şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor...”
Yükleniyor...