Evet otuz sene evvel bir hiss-i kablel vuku’ ile hissettin, fakat nasıl kırmızı bir perde ile siyah bir yere bakılsa, karayı kırmızı gösterir: Sen dahi doğru gördün, fakat yanlış tatbik ettin. Siyaset câzibesi seni aldattı...”

{Aynı eser, s: 42.}



“...Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan eh1-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofî-meşreb zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarikattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlenmesine çalışmak ve şâkirtlerini teşvik etmek.. ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuz kazanmak için dairedeki ab-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve eritendir. Yoksa Risale-i Nura karşı rakibane başka bir çığır açmakla, hem o zarar eder, hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’âniyeye bilmiyerek zarar verir, zendekaya bir nevi yardım olur...”

{Aynı eser, s: 222.}



“...Evet kardeşlerim, Hazret-i ısa Aleyhisselâm ıncil-i şerifde demiş ki: “Ben gidiyorum, tâ size tesellici gelsin. “ Yani Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin demesiyle; Kur’ân’ın beşere gayet büyük bir neticesi, bir gayesi, bir hediyesi tesellisidir.

Evet, bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zeval ve tahribatları içinde, bu boşluk, nihayetsiz fezada herşeyle alâkadar olan insan için, hakikî teselliye istinad ve istimdad noktalarını yalnız Kur’ân veriyor. En zivade o teselliye muhtaç bu zamandır. Bu asırda en ziyade kuvvetli bir surette o teaelliyi ispat eden, gösteren Risale-i Nurdur. Çünki zulümat ve evhamın menbaı olan tabiatı delmiş, geçmiş. Hakikat Nur’una girmiş. Onaltıncı Söz gibi ekser parçalarında hakaik-ı imaniyenin yüzer tılsımlarını keşif ve izah edip aklı inkârdan ve tereddütlerden kurtarmış.

İşte bu hakikat içindir ki, bu çok usandırıcı ve dehşetli zamanda usandırmıyacak bir tarzda çok tekrar ile beraber, aklı başında olanları Risale-i Nur ile meşgul ediyor...”

{ Osmanlıca Kastamonu-2, s: 415.}



“...Mühim bir hakikatı, bu hakikat münasebetiyle bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taalluk eden bir meseleyi beyan ediyorum, şöyle ki:

“Eski zamandanberi ekser yerlerde medrese tâifesi, tekyeler taifesine serfurû etmiş. Yani inkiyad gösterip, onlara velâyet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvak-ı imaniyeyi ve envar-ı hakikatı aramışlar. Hatta medresenin en büyük bir âlimi, tekyenin küçük bir Velî şeyhinin elini öper, tabi’ olurdu. O ab-ı hayat çeşmesini tekyede aramışlar.

Yükleniyor...