O divanlar ve risalelerin çoğu has mü’minlere ve ferdlere hitab ederler. Bu zamanın dehşetli taarruzunu def edemiyorlar.

Risale-i Nur ise, Kur’ân’ın bir manevî mu’cizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor.. ve mevcud imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile imanın ispatına ve tahakkukuna ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden; herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.

O divanlar derler ki: “Velî ol, gör! Makamata çık bak Nurları feyizleri al...

Risalet’ün Nur ise der: “Her kim olursan ol, bak, gör! Yalnız gözünü aç, hakikatı müşahede et, saadet-i ebedi yenin anahtarı olan imananı kurtar!..

Hem Risalet-ün Nur sair ulemanın eserleri gibi, yalnız aklın ayağı ve nazarı ile ders verip, ve evliya misillü yalnız keşif ve zevk ile hareket etmiyor. Belki akıl ve kalbin ittihad ve imtizacı ve rûh ve sair letaifin teâvünü ayağıyla hareket ederek evc-i a’laya uçar. Taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü de yetişmediği yerlere çıkar, hakaik-ı maniyeyi kör gözlerine gösterir.

Said-i Nursi”

{Osmanlıca Kastastamonu-2, s: 42.}



“İkinci Mesele: Kardeşlerim, Eskişehir hapishanesinde; Ahirzamanın hadisatı hakkında gelen rivayetlerin te’villeri mutabık ve doğru çıktıkları halde, ehl-i ilim ve ehl-i iman onları bilmemelerinin ve görmemelerinin sırrını ve hikmetini beyan etmek niyetiyle başladım, bir iki sahife yazdım. Perde kapandı, geri kaldı. Bu beş senede, beş altı- defa aynı meseleye müteveccih olup muvaffak olamıyordum.

Yalnız o meselenin teferruatından bana ait bir hadiseyi beyan etmek ihtar edildi. şöyle ki: Hürriyetin bidayetinde, Risale-i Nurdan çok evvel, kuvvetli bir ümit ve i’tikad ile ehl-i imanın me’yusiyetlerini izale için: “ıstikbalde bir ışık var, bir nur görüyorum” diye müjdeler veriyordum. Hatta Hürriyet’ten evvel de talebelerime beşaret ederdim. Tarihçe-i Hayatımda merhum Abdurrahman’ ın yazdığı gibi, sünûhat misillü risalelerde dahi “Ben bir ışık görüyorum” diye dehşetli hadisata karşı o ümid ile dayanıp mukabele ederdim. Ben de herkes gibi o ışığı siyaset âleminde ve hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyede ve çok geniş bir dairede tasavvur ederdim. Halbuki hadisat-ı âlem, beni o gaybî ihbarda ve beşarette bir derece tekzib edip ümidimi kırdı. Birden ihtar-ı gaybî ile kat’î kanaât verecek bir surette kalbime geldi, denildi ki:

Ciddî bir alâka ile senin eskiden beri tekrar ettiğin bir ışık var, bir nur göreceğiz diye müjdelerin te’vili ve tefsiri ve ta’biri; sizin hakkınızda, belki iman cihetiyle âlem-i İslâm hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risalet-ün Nurdur. Bu ışıktır, seni şiddetle alâkadar etmişti.. ve bu nurdur ki eskide de tehayyül ve tahminin ile geniş dairede belki siyaset âleminde gelecek mes’ ûdane ve dindarane haletlerin ve vaziyetlerin mukaddemesi ve mûjdecisi iken, bu muaccel ışığı, o müeccel saadet tasavvur ederek, eski zamanda siyaset kapısıyla onu arıyordun...


Yükleniyor...