Acaba idarece ve asayişi muhafazaca bin imanlı adam mı. yoksa on dinsiz serseri mi daha kolaydır?..
Evet iman, güzel seciyeleri vermekle; hem merhamet hissini hem zarar vermekten sakınmak meylini verir.
Amma benim ihtiyatsızlığım ise, bu on üç senedir imkân dairesinde ne kadar elimden gelmişse, hükûmetin nazar-ı dikkatini celbetmemek ve onunla uğraşmamak ve işlerine karışmamak için, Isparta vilâyetinde malum olan harika bir surette münzeviyane ve merdüm-girizane ve meşakkatkârane ve siyasetten müctenibane yaşadığımı
{Bediüzzaman’ın bu sözleri gerçeğin gerçeğidir. Hem son derece samimî ve satidir. Çünkü Isparta vilâyetinde olsun, Kastamonu da olsun, Emirdağ’ında olsun kendisine ve imanî hizmetine karşı yapılan tüm bed muamelelere, zulümlere ve ihanetlere kendi ihtiyarı ve iradesi ile göğüs gererek sabretmiş, sebat etmiş ve metanet göstermiştir. Yoksa şayet istemiş olsa idi, dünyanın öbür ucundaki Sibirya’nın Kosturma vilâyetinden tek başına fırar edip, kürenin yarı dairesi kadar bir mesafeyi katedip, rahat ve selametle geldiği gibi... Başka bir niyeti ve siyasî bir arzusu bulunmuş olsaydı, herhalde meskûn bulunduğu yerlerden daha çok rahatlık ve kolaylıkla zalim düşmanların ellerinden kurtulup gidebilir ve istediğini yapar ve yaptırabilirdi. A.B.}
bu memleket bilir.
Ey beni bu belâya sevk eden insafsızlar! Anlaşılıyor ki, asayiş aleyhinde hareket etmediğimden benden kızdınız, hiddet ettiniz ve asayişe düşmanlık damarıyla beni tevkif ettirdiniz!..
Evet, asayişi bozmak ve idareyi karıştırmak isteyenler, benim hakkımda hükümeti iğfal ederek ve adliyeyi lüzumsuz işgal edip, bizi tevkif ettirenlerdir. Onların hakkında değil yalnız biz, belki memleket namına başda müdde-i umumi olarak hey’et-i hâkime dava etmelidir...”
{Osmanlıca Lem’âlar, s: 766.}
“...şimdiye kadar bana hücum eden ve hükûmeti aleyhimize çeviren kimselerin garazkâr oldukları ve sırf garaz ile iliştikleri bununla anlaşılıyor ki; bizi vurmak için her kapıya baş vurdular. Evvela tarikatçılık.. bir şey bulamadılar. Sonra cemiyetçilik.. Sonra siyasetçilik ve inkılaba muhalif hareket ve muhalif komitecilik ve izinsiz neşriyatçılık gibi çok cihetlerle ittiham etmek ve bizi vurmak için çalıştıkları halde, bunların hiç birinde tutunacak bir emare bulamadıklarından, en nihayet bir madde-i kanuniye
{163/1 Maddesidir. A.B.}
nin kuyud-u ihtiraziyeyi
{Kuyudu ihtiraziye; sakındırıcı, muhafaza altına alıcı ve bir muayyen hudut tayin edici kanun kayıdları demektir. A.B.}
nazara almıyarak zahiri umumiyetten istifade edip hiç bir zî-akl kabul etmiyecek ve onlara hak vermiyecek bir nokta ile bizi ittiham ve mahküm etmek istiyorlar.
Evet, bu bahsedeceğimiz noktayı dünyada hiç bir zî-akl hakikat olarak kabul etmez.. Ve zerre miktar insafı olan bu iftiradır diyecektir. O nokta şudur: “Said-i Kürdî dini siyasete alet ediyor...” tabiridir. Bu tabirdeki ittihamı çürütecek onbeş yirmi delilden ziyade ve beş on kadarı müdafaatımda zabtınıza geçirilenlerden birisi şudur ki:
Evet iman, güzel seciyeleri vermekle; hem merhamet hissini hem zarar vermekten sakınmak meylini verir.
Amma benim ihtiyatsızlığım ise, bu on üç senedir imkân dairesinde ne kadar elimden gelmişse, hükûmetin nazar-ı dikkatini celbetmemek ve onunla uğraşmamak ve işlerine karışmamak için, Isparta vilâyetinde malum olan harika bir surette münzeviyane ve merdüm-girizane ve meşakkatkârane ve siyasetten müctenibane yaşadığımı
{Bediüzzaman’ın bu sözleri gerçeğin gerçeğidir. Hem son derece samimî ve satidir. Çünkü Isparta vilâyetinde olsun, Kastamonu da olsun, Emirdağ’ında olsun kendisine ve imanî hizmetine karşı yapılan tüm bed muamelelere, zulümlere ve ihanetlere kendi ihtiyarı ve iradesi ile göğüs gererek sabretmiş, sebat etmiş ve metanet göstermiştir. Yoksa şayet istemiş olsa idi, dünyanın öbür ucundaki Sibirya’nın Kosturma vilâyetinden tek başına fırar edip, kürenin yarı dairesi kadar bir mesafeyi katedip, rahat ve selametle geldiği gibi... Başka bir niyeti ve siyasî bir arzusu bulunmuş olsaydı, herhalde meskûn bulunduğu yerlerden daha çok rahatlık ve kolaylıkla zalim düşmanların ellerinden kurtulup gidebilir ve istediğini yapar ve yaptırabilirdi. A.B.}
bu memleket bilir.
Ey beni bu belâya sevk eden insafsızlar! Anlaşılıyor ki, asayiş aleyhinde hareket etmediğimden benden kızdınız, hiddet ettiniz ve asayişe düşmanlık damarıyla beni tevkif ettirdiniz!..
Evet, asayişi bozmak ve idareyi karıştırmak isteyenler, benim hakkımda hükümeti iğfal ederek ve adliyeyi lüzumsuz işgal edip, bizi tevkif ettirenlerdir. Onların hakkında değil yalnız biz, belki memleket namına başda müdde-i umumi olarak hey’et-i hâkime dava etmelidir...”
{Osmanlıca Lem’âlar, s: 766.}
“...şimdiye kadar bana hücum eden ve hükûmeti aleyhimize çeviren kimselerin garazkâr oldukları ve sırf garaz ile iliştikleri bununla anlaşılıyor ki; bizi vurmak için her kapıya baş vurdular. Evvela tarikatçılık.. bir şey bulamadılar. Sonra cemiyetçilik.. Sonra siyasetçilik ve inkılaba muhalif hareket ve muhalif komitecilik ve izinsiz neşriyatçılık gibi çok cihetlerle ittiham etmek ve bizi vurmak için çalıştıkları halde, bunların hiç birinde tutunacak bir emare bulamadıklarından, en nihayet bir madde-i kanuniye
{163/1 Maddesidir. A.B.}
nin kuyud-u ihtiraziyeyi
{Kuyudu ihtiraziye; sakındırıcı, muhafaza altına alıcı ve bir muayyen hudut tayin edici kanun kayıdları demektir. A.B.}
nazara almıyarak zahiri umumiyetten istifade edip hiç bir zî-akl kabul etmiyecek ve onlara hak vermiyecek bir nokta ile bizi ittiham ve mahküm etmek istiyorlar.
Evet, bu bahsedeceğimiz noktayı dünyada hiç bir zî-akl hakikat olarak kabul etmez.. Ve zerre miktar insafı olan bu iftiradır diyecektir. O nokta şudur: “Said-i Kürdî dini siyasete alet ediyor...” tabiridir. Bu tabirdeki ittihamı çürütecek onbeş yirmi delilden ziyade ve beş on kadarı müdafaatımda zabtınıza geçirilenlerden birisi şudur ki:
Yükleniyor...