menfaatına feda eder, bırakır. Gürültü kalkar, sükûnet iade edilir. Bu koğuşdaki doksan zat istirahat eder. Eğer haklıya muavenet edilse, gürültü daha ziyadeleşecek. bu nevi hayat-ı içtimaiyede menfaat-ı umumiyenin ehemmiyeti nazara alınır ... “
İşte ey kardeşlerim! Bu hayatın bu içtimaında, “Bu kardeşim bana haksızlık etti diye küstüm” demeyiniz. Bu pek hatadır. O arkadaşın sana bir dirhem zarar vermiş ise, sen küsmekle kırk dirhem bizlere zarar veriyorsun. Belki kırk lira Risale-i Nura zarar vermek muhtemeldir.
Fakat lillahilhamd pek haklı ve kuvvetli müdafaatımız, arkadaşların mükerrer isticvaba gitmelerinin önünü aldığından, fesadın önü alındı. Yoksa birbirinden küsmüş kardeşler, bir sinek kanadı kadar küçük bir çöpün göze girmesi gibi ve yahut bir kıvılcımın baruta düşmesi gibi, az bir garazla büyük bir zarar verebilirdi.
İkinci Hikaye: Bir vakit ihtiyar bir kadının sekiz oğlu varmış. Her birisine mevcud sekiz ekmekten birer ekmek verdi, kendine kalmadı. Sonra her birisi ekmeğinin yarısını ona verdi, onun ekmeği dört oldu. Ötekiler yarıya indi.
Kardeşlerim, ben de kırkınızın her birinin musibet hissesinin manevi eleminin yarısını kendimde hissediyorum. Kendi şahsıma ait elemi aldırmıyorum. Bir gün fazla muztar bulundum... “Acaba hatamın cezası mıdır çekiyorum?” diye geçmiş haleti tedkik ettim, Gördüm ki, bu musibeti kaynatmağa ve tahrik etmeye hiç bir cihette müdahalem olmadığını ve bilâkis kaçmak için mümkin tedbirleri istimal ediyordum. Demek bu bir kazay-ı ilâhidir Ve bililtizam bir senedenberi müfsidlerin tarafından aleyhimizde ihzar ediliyordu. Kaçınmak kabil değildi. Alakülli hal başımıza geçirecek idiler. Cenab-ı Hakk’a yüzbin şükür ki, musibeti yüzden bire indirdi.
İşte bu hakikata binaen “Senin yüzünden bu belâyı çektik” diye minnet etmeyiniz; Belki beni helâl ediniz ve bana dua ediniz. Hem birbirinizi tenkid etmeyiniz, demeyiniz ki, sen böyle yapmasaydın, böyle olmıyacaktı.
Meselâ bir kardeşimiz iki üç imza sahibini söylemesiyle, müfsidlerin pek çok zatları belâya atmak için düşündükleri plânı küçültüp çoklarını kurtarmış.. Değil zarar, belki büyük menfaat olmuş.. Çok masumların bu belâdan kurtulmasına bir vesile oldu.
Said-i Nursi”
{Osmanlıca Lem’alar, s: 887.}
İşte ey kardeşlerim! Bu hayatın bu içtimaında, “Bu kardeşim bana haksızlık etti diye küstüm” demeyiniz. Bu pek hatadır. O arkadaşın sana bir dirhem zarar vermiş ise, sen küsmekle kırk dirhem bizlere zarar veriyorsun. Belki kırk lira Risale-i Nura zarar vermek muhtemeldir.
Fakat lillahilhamd pek haklı ve kuvvetli müdafaatımız, arkadaşların mükerrer isticvaba gitmelerinin önünü aldığından, fesadın önü alındı. Yoksa birbirinden küsmüş kardeşler, bir sinek kanadı kadar küçük bir çöpün göze girmesi gibi ve yahut bir kıvılcımın baruta düşmesi gibi, az bir garazla büyük bir zarar verebilirdi.
İkinci Hikaye: Bir vakit ihtiyar bir kadının sekiz oğlu varmış. Her birisine mevcud sekiz ekmekten birer ekmek verdi, kendine kalmadı. Sonra her birisi ekmeğinin yarısını ona verdi, onun ekmeği dört oldu. Ötekiler yarıya indi.
Kardeşlerim, ben de kırkınızın her birinin musibet hissesinin manevi eleminin yarısını kendimde hissediyorum. Kendi şahsıma ait elemi aldırmıyorum. Bir gün fazla muztar bulundum... “Acaba hatamın cezası mıdır çekiyorum?” diye geçmiş haleti tedkik ettim, Gördüm ki, bu musibeti kaynatmağa ve tahrik etmeye hiç bir cihette müdahalem olmadığını ve bilâkis kaçmak için mümkin tedbirleri istimal ediyordum. Demek bu bir kazay-ı ilâhidir Ve bililtizam bir senedenberi müfsidlerin tarafından aleyhimizde ihzar ediliyordu. Kaçınmak kabil değildi. Alakülli hal başımıza geçirecek idiler. Cenab-ı Hakk’a yüzbin şükür ki, musibeti yüzden bire indirdi.
İşte bu hakikata binaen “Senin yüzünden bu belâyı çektik” diye minnet etmeyiniz; Belki beni helâl ediniz ve bana dua ediniz. Hem birbirinizi tenkid etmeyiniz, demeyiniz ki, sen böyle yapmasaydın, böyle olmıyacaktı.
Meselâ bir kardeşimiz iki üç imza sahibini söylemesiyle, müfsidlerin pek çok zatları belâya atmak için düşündükleri plânı küçültüp çoklarını kurtarmış.. Değil zarar, belki büyük menfaat olmuş.. Çok masumların bu belâdan kurtulmasına bir vesile oldu.
Said-i Nursi”
{Osmanlıca Lem’alar, s: 887.}
Yükleniyor...