sizden anlıyayım da, bilahare tab’ıma muvafık olanlara çalışırım” diye hocasına cevap vermiştir.

Molla Said’in bu cevabı üzerine hocası: “Hangi ilim tab’ınıza muvafık geliyor?” sualine, Molla Said: “Bu ilimleri birbirinden tefrik edemiyorum. Ya hepsini biliyorum veyahut hiç birisini bilmiyorum” diye cevap verir.

Molla Said’in bu tarz hareketindeki maksadları ise, esasen ruhunda fıtraten mevcud bulunan teceddüd fikrini medrese usûlünde de göstermek ile, bunca haşiyeler ve şerhlerle vakit zayi’ etmenin fazla olduğunu göstermek idi. Bunun için medrese usûllerine göre yirmi senede tahsili lâzım gelen ulûm ve fünûnu üç ayda tahsil ile ikmal-i nusâh eylemişlerdir.

Fakat Molla Said’in, bu kısacık tahsil müddetinde elde ettiği ilim ve kazandığı bilgi ve kesbettiği marifet bir kuru da’vâdan ibaret değildir. Belki o, bu hadiseden sonra herhangi bir kitabı eline alırsa, anlamaması mümkün değildi. Doğu Bâyezid’de bulunduğu günlerde Cem’ul Cevâmi’, şerh-ül Mevâkıf, İbn-ül Hacer gibi kitaplardan herbirisinin 220 sâhifesini 24 saat zarfında kendi kendine anlamak ve bilmek şartiyle mütalâa ederdi.(13) Artık vaktini bu tarzda geçiriyordu. O derece ilme dalmıştı ki; hayat-ı zâhirî ile hiç alakadar görünmezdi. Herhangi bir ilme dair sorulan suale tereddütsüz derhal cevap verirdi. Artık bu tarihten itibaren ismine Molla-yi Meşhûr veya “Molla Said-i Meşhûr” denilmeye başlanmıştı.

Yükleniyor...