DÖRDÜNCÜ HATIRA:
Bediüzzaman Hazretleri çocukluk yaşından beri şeyh Abdülkadir-i Geylanî’ye karşı muhabbet ve alâkasının; çok zaman sonra Hazret-i şeyh’in de kendisinden ve Kur’ânî hizmetlerinden haber verip bahsettiğini, manevî alâkadarlık gösterdiğini ve Hazret-i şeyh’in ona karşı küçüklüğünden beri bir muhafız melek tarzında onu gözetlediğini gösteren kasidelerinde kerametkâr, gaybî işaretlerini hissedip yazdığı zaman, o münasebetle şöyle bir hâtırasını kaydeder, der ki:
“...Ben sekiz-dokuz yaşında iken, bütün nahiyemizde ve etrafında ahalî Nakşî tarikatında, ve oraca meşhur Gavs-ı Hizan nâmiyle bir zâttan istimdad ederken, ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak “Ya Gavs-ı Geylanî” derdim. Çocukluk i’tibariyle elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şey kaybolsa, “Ya şeyh! Sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur.” Acaibdir ve yemin ediyorum ki; bin defa böyle Hazret-i şeyh, himmet ve duasiyle imdadıma yetişmiş. Onun için bütün hayatımda umumiyetle Fatiha ve ezkâr ne kadar okumuş isem, Zât-ı Risaletten (A.S.M.) sonra, şeyh-i Geylanî’ye hediye ediliyordu. Ben üç dört cihetle Nakşî(14) iken, Kadirî meşrebi ve muhabbeti bende ihtiyarsız hükmediyordu. Fakat tarikatla iştigale ilmin meşguliyeti mani’ oluyordu...“(15)
Mezkûr hâtıralar gösteriyor ki: Bediüzzaman Hazretleri henüz çocukluk senelerini yaşarken bile, çok büyük mes’eleler ve derin hakikatler ile kalben, fikren meşgul imiş... Hem onun ulvî ruhu çok yüksek hakikatlere ve hatta maneviyat âleminin esrârına nüfûz ettiğini de göstermektedir. Her ne ise...
Bediüzzaman Hazretleri çocukluk yaşından beri şeyh Abdülkadir-i Geylanî’ye karşı muhabbet ve alâkasının; çok zaman sonra Hazret-i şeyh’in de kendisinden ve Kur’ânî hizmetlerinden haber verip bahsettiğini, manevî alâkadarlık gösterdiğini ve Hazret-i şeyh’in ona karşı küçüklüğünden beri bir muhafız melek tarzında onu gözetlediğini gösteren kasidelerinde kerametkâr, gaybî işaretlerini hissedip yazdığı zaman, o münasebetle şöyle bir hâtırasını kaydeder, der ki:
“...Ben sekiz-dokuz yaşında iken, bütün nahiyemizde ve etrafında ahalî Nakşî tarikatında, ve oraca meşhur Gavs-ı Hizan nâmiyle bir zâttan istimdad ederken, ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak “Ya Gavs-ı Geylanî” derdim. Çocukluk i’tibariyle elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şey kaybolsa, “Ya şeyh! Sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur.” Acaibdir ve yemin ediyorum ki; bin defa böyle Hazret-i şeyh, himmet ve duasiyle imdadıma yetişmiş. Onun için bütün hayatımda umumiyetle Fatiha ve ezkâr ne kadar okumuş isem, Zât-ı Risaletten (A.S.M.) sonra, şeyh-i Geylanî’ye hediye ediliyordu. Ben üç dört cihetle Nakşî(14) iken, Kadirî meşrebi ve muhabbeti bende ihtiyarsız hükmediyordu. Fakat tarikatla iştigale ilmin meşguliyeti mani’ oluyordu...“(15)
Mezkûr hâtıralar gösteriyor ki: Bediüzzaman Hazretleri henüz çocukluk senelerini yaşarken bile, çok büyük mes’eleler ve derin hakikatler ile kalben, fikren meşgul imiş... Hem onun ulvî ruhu çok yüksek hakikatlere ve hatta maneviyat âleminin esrârına nüfûz ettiğini de göstermektedir. Her ne ise...
Yükleniyor...