faziletini ve masumiyetini iyi biliyorlardı...Üstâd Bediüzzaman’ın Burdur hayatı bu şekilde sürüp gittiği bilinmekle beraber, Büyük Tarihçe-i Hayat: “Üstâd’ın Burdur’da büyük zulüm ve tarassud altında, işkenceli bir esaret hayatı geçirdi“ diye yazmış.. Ben hikmetini anlıyamadım. Çünki Üstâd filhakika Burdur’da iken pek öyle bir zulüm ve tazyik görmemiştir. Ancak Barla’ya yerleştirildikten sonra, yine de onun zatına ve şahsına karşı değil, Kur’ân ve iman hizmetine şeytanî tedbirlerle zulüm ve tarassudlar başlamıştı.Üstâd’ın Burdur’da bulunduğu aynı sene içinde, askerî bir teftiş maksadıyla oraya gelen zamanın Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’a, Burdur vâlisi Bediüzzaman’ı şikâyet tarzında: “Hükûmeti tanımıyor, ıspat-ı vücuda gelmiyor, dinî dersler veriyor” diye serzenişte de bulunuyor.

Mareşal Çakmak: “Ona ilişmeyiniz. Bediüzzaman’dan zarar gelmez. Ona hürmet ediniz!” şeklinde bir nevi emir ve talimat vermiştir.

Hazret-i Üstâd da bu hadiseyi: Vazifesi olan Kur’ân hizmetinin başında bulunduğundan dolayı, Fevzi Çakmak’a bu sözü söylettiren Kur’ân hizmetinin kudsiyetidir.(3) şeklinde izah etmektedir.

Hazret-i Üstâd’ın Burdur’da geçen sekiz ay kadar hayatıyla ilgili maalesef çok az şey biliyoruz. Isparta’da geçen yirmi gün gibi kısacık günlerini de buna eklesek, Barla’ya gidinceye kadar toplam dokuz aylık hayatının bir kaç şahidinin kısacık hatıralarından başka, bir de Burdur’da yazılmış Arapça ve Türkçe dört beş parça eserinden gayrı elimizde bir şey yok.

Adı geçen şâhitlerin hatıralarını az sonra nakledeceğiz. Bu arada Üstâd Hazretleri, kendi hayatında kader-i İlâhî tarafından başına gelmiş olan şu sürgünlük hadisesini; Van’dan alınıp Burdur’a, sonra Isparta’ya, daha sonra Barla’ya kadar götürülüşünü bilâhare bir eserinde bir hatıra nev’inden şöyle yâd etmektedir. Bu hatıranın ihtiva ettiği manalar çerçevesinde bazı şeyler yazıldı ise de, Üstâd’ın kendi öz ifadesiyle onları dinlemek lezzetli olur diye kaydediyoruz. Üstâd’ın bu hatırası içinde, onun hayat hikâyesi hususunda bazı tarihler de verilmekte ve bazı vakıaların belgeleri de verilmiş olmaktadır. şöyle der:

“Bu biçare Said, Van’da ders-i hakaik-ı Kur’âniye ile meşgul olduğum miktarca, şeyh Said hadisatı zamanında vesveseli hükûmet hiç bir cihette bana ilişmedi. Vakta ki, “Neme lâzım!” dedim, kendi nefsimi düşündüm. Ahiretimi kurtarmak için Erek dağında harabe mağara gibi bir yere çekildim.. O vakit sebebsiz beni aldılar, nefy ettiler, Burdur’a getirildim. Orada yine hizmet-i Kur’âniye’de bulunduğum miktarca, o vakit menfilere çok dikkat ediliyordu. Her akşam ispat-ı vücud etmekle

Yükleniyor...